18 Kasım 2014 Salı

3 Kasım 2014 Pazartesi

2 Kasım 2014 Pazar

Run Caroline Run!

Embedded image permalink





Dünyanın bir yerinde sezon sonrası Caroline Wozniacki New York Maratonu'nu 3:26 ile bitirip Boston Maratonu'na hak kazanırken, Grigor Dimitrov yedek olarak sezon şampiyonasına gitmeye burun kıvırıyordu. Bunu gören David Ferrer de "Ben giderim yedek olarak, ne var yani?" demişti.

20 Ekim 2014 Pazartesi

7 Ekim 2014 Salı

18 Eylül 2014 Perşembe

9 Eylül 2014 Salı

Video: Granollers'den Nadal Ruhu


Aslında puandaki hemen hemen her vuruş güzel,
özellikle Marc Lopez'in drop shot'ı ve sonrası

Gurur Duyma Zamanı 2

Hem erkeklerde sürpriz bir şampiyon çıktı, hem de kadınlarda sürpriz olmayan bir şampiyon çıktı...

Serena US Open şampiyonluğunu ilan etti Pazar günü. Bu benim açımdan şaşılacak bir sonuç değil, çünkü bu turnuva daha ziyade son iki yıldır İstanbul'da izlediğimiz sezon sonu şampiyonaları izlenimini verdi bana. Serena'nın konsantrasyonu iyiydi ve inisiyatif alacak oyuncu yoktu. Wozniacki ilerlemenin sinyallerini verse de final için iddialı olacağı tartışmalıydı. Hatta kendisi bile US Open için hedefini final olarak koymuştu; şu aşamada şampiyonluk onun için çok ileri bir adım olurdu. Ve beklendiği gibi finalde bir adım geride kaldı; Serena 6-3'lük iki set ile kupayı kazandı.

Ve Cilic... Silik'im, minik zürafam... İlk parlamaya başladığı yıllarda kendisine Del Potro'dan da çok güveniyordum, çok iş yapacaktı benim siliğim... Ancak neden hala inatla yazmaya devam ettiğini anlamadım Eurosport blogcusu Simon Reed'in laneti çarptı; 2009 sonunda Reed Cilic'in Del Potro'dan daha büyük yıldız olacağını yazdı. Bu lanetin etkisiyle çocuğumun başına gelmeyen kalmadı zaten, en fazla yarı finale gidebildi slamlerde. Ancak aynen karşılaştırıldığı Del Potro gibi yıldızların sönük kaldığı bir US Open'da bulduğu ilk fırsatı müthiş değerlendirdi ve kupayı kazandı. Nishikori'nin kaderi ise Wozniacki gibi oldu. Umulmadık zor maçları aldıktan sonra finalde enerjisi kalmadı ve o da 6-3'lük setlerle maçı kaybetti.


Saçma sapan bağırmalı sevinme



Konuşunca karizmatikleşen adam

7 Eylül 2014 Pazar

Fileye Gitmek-Gidememek

Artık delirme noktasına geldim... Lütfen önce 4:36'daki puanı izleyin...



Fileye gidilecek zamanlar;

- Rakip arkaya itilmişse
- Rakip açığa savrulmuşsa
- Rakip drop shot göndermişse (mecburen)
- Rakibin topu hem kısa hem de yüksek düşmüşse (tertemiz vole fırsatı)

Fileye gidilmeyecek zamanlar;

-Rallinin orta yerinde, yukarıdaki şartlar gerçekleşmemişken
-Servis attıktan hemen sonra, rakibin vuruşunu hissetmeden

Videoda da 4:36'dan hemen sonra gitme ve gitmemeye uygun iki örneğin ilkinde puanın Federer'e, ikinci de de tabi ki Cilic'e gittiğini görüyoruz.

Bir Federer'in olur olmaz fileye atlamaları, bir de Nadal'ın filenin 50 cm gerisinden fileye taktığı toplar... İkisinin de oynadığı tenise bu tip yazılım hatalarını yakıştıramıyorum.


Bekliyoruz...

I'm coming to save the Tennis World

İpek Soylu Çift Kızlar Şampiyonu!


Previous
Next
  • Ne dicegimi bilmiyorum... Us Open Ciftler Sampiyonlugu... Cok mutluyum
  • İpek ve partneri Teichmann

    "Zaman Gurur Duyma Zamanıdır Şimdi..."

    Eminim yarı final eşleşmeleri belli olduğunda hepiniz benim "Erkeklerde sürpriz şampiyon çıkacak" tahminime gülmüşsünüzdür. Buradan bana gülenlere sesleniyorum...

    Şimdi ben size gülüyorum :)

    Şaka bir yana erkek yıldızların formuyla bu sonucun alınacağı belliydi. Bu tablo sezonun sonu itibarı ile daha da iyiye gitmez bence. Sonbahar dönemi Cilic-Nishikori eşleşmesinden çıkan taze şampiyon ve formda olan sürpriz isimler ekseninde geçer. Düşük bir ihtimalle de taze kan Rafa kendini gösterebilir. Ama bu çok düşük bir ihtimal.

    2 Eylül 2014 Salı

    US Open Nereye Koşuyor?

    Erkeklerle başlayım.

    Çılgın bir çeyrek finalimiz var; Murray-Djokovic. Djokovic daha rahat gelmiş görünüyor ama bu yıl tablo "Kim bu adamlar ve buralara nasıl gelmişler?" dediğim insanlarla dolu. Bautista Agut 17 nolu seribaşı olmuş mesela, Federer ile 4. tur oynayacak. Tablo Murray'in 8 numara olmasından ve Rafa'nın komple olmamasından etkilenmiş. Wawrinka ve malesef Simon'a elenmiş olan çokoprensimiz Ferrer'in olduğu taraflarda sıkışma var; Anderson-Cilic, Nishikori-Raonic ve Ferrer-Simon gibi erken tur maçları gördük. Tablonun alt katında Thiem'in sıyrılıp çıkması dikkat çekiyor. Thiem Lacko-Gulbis-Lopez gibi çok da kolay olmayan bir yoldan gelmiş ve Berdych ile oynayacak. Turnuva başından beri enerjisi ile dikkat çeken Monfils ise Dimitrov ile oynuyor. Federer bugün üst üste ikinci maçına çıkacak ve yorgun bir Granollers'e set vermiş olmasını çok olumlu bulmuyorum. Zaten Murray veya Djokovic'ten birinin erken eleneceği de hesaba katılırsa turnuva sürpriz şampiyona açık denilebilir.

    Kadınlarda ise Azarenka ve Serena dışında iddialı görünen pek kimse yok. Aşağıdaki tabloda belirtilen Bouchard dahil sosyetik genç sarışınların tamamı elendi. Bencic veya Peng yarı finalist olacak alt tarafta, o bölümdeki en güçlü isim Rory McIlroy öncesi performansını yakalayan Wozniacki. Serena ve Azarenka yarı finali izlenesi olabilir. İkisi de tam formda değil ama, bana güvenip de uykunuzdan olmayın. Bence kadınlarda sürpriz şampiyon çıkma olasılığı daha düşük, genelde patlama yapan gençler dışındaki underdog isimler ileri turlarda baskıyı kaldıramıyor çünkü.

    30 Ağustos 2014 Cumartesi

    Kadın Tenisinde Son Durum

    It's still week one at the but only 3 of the top 8 women remain.

    26 Ağustos 2014 Salı

    US OPEN DEĞERLENDİRMESİ VE ABD'DEKİ SPOR KÜLTÜRÜNÜN US OPEN'A ETKİSİ

    Teniste yılın son Grand Slami olan Amerika Açık başladı. Peki nedir bu Amerika ya da alışılagelmiş ifadesiyle US Open? Dilerseniz öncelikle US Openın diğer Grand Slamlerden farkını, tenisçiler için ne anlam ifade ettiğini ve Abd’deki spor kültüründen nasıl etkilendiğini irdeleyelim.

    Us Open yılın son Grand Slami olması sebebiyle sporcuların büyük bir kısmı için sezonu kurtarma şansı anlamına geliyor. Avustralya Açık gibi sezonun hemen başında olmadığından dolayı herkes başarıya ve tenise aç olmuyor. Bu da sezonu kötü geçiren oyuncular için bir fırsat sunabiliyor. Ayrıca Roland Garros ve Wimbledon gibi herkesin formunun en üst seviyesini hedeflediği bir döneme de denk gelmiyor. Ayrıca sezonun o bölümündeki kadar yoğun bir takvim de olmuyor. Bu da oyuncular hem fiziksel hem de mental anlamda kendilerini hazırlamaları için büyün fırsat sunuyor. Tenisin zirvesindeki oyuncular elbette diğer sporculardan çok daha üstün olsalar da onlar da belli bir yorgunluk ve doyum hissi yaşayacaklardır. Bu da bu Grand Slamde olağan şüpheli olarak nitelendirebileceğimiz oyuncuların ön plana çıkmasını sağlayabilir.

    Özellikle dünya sıralamasında 5. ile 20. sıralar arasında yer alan isimlere çok daha fazla dikkat edilmeli. Şimdilik teknik olarak böyle bir değerlendirme yapıp yazının başındaki sorulara cevap aramaya devam edelim. Us Open oyuncular için büyük bir sportif mücadelenin yanı sıra birçoğu için bir vitrin anlamı da taşımakta. Amerika’daki spor düzeninin bir getirisi olarak sporcuların çok büyük bir kısmı burada bir sporcu olarak değil bir star olarak karşılanacak. Tribünler tenisi sportif bir etkinlikten çok bir eğlence ve zaman geçirme aracı olarak görecekler. Bu sporun ve tenisin doğasına aykırı bir şey olsa da özellikle 80’li yıllarla beraber tüm dünyada meydana gelen endüstriyel spor akımının başlangıcıyla beraber bu durum kaçınılmaz olarak görülüyor. Tenisin de dünyadaki en endüstriyel sporlardan biri olduğunu söylemek mümkün.(Sponsorluk anlaşmaları ve ödül miktarları da bunun bir göstergesi.)

    Tüm bu koşullar birleşince Us Open’ın önemi bir kat daha artıyor çünkü burada elde edilecek bir başarı(özellikle Amerikalı sporcular için) sponsor ve para olarak sporculara geri dönebilir. Ayrıca diğer Grand Slamlerde olduğu gibi kort dışı etkenlerin çok hakim olduğu bir Grand Slam değil Us Open bu da sürpriz ihtimalini arttıran bir durum. Örnek vermek gerekirse Avustralya Açık’ta başarılı olmak için hava koşullarıyla, Roland Garros’da başarılı olmak için seyircilerle Wimbledon da başarılı olmak için zeminle mücadele etmek zorundasınız. Us Open’da ise bu etkenler bu kadar baskın olmuyor.

    Us Open’ı, tenis severler ve tv izleyicileri için özel kılan etkenlerin başında Pete Sampras-Andre Agassi rekabeti geliyor. Hayatı boyunca sadece birkaç tenis maçına denk gelen insanlar bile bu iki sporcudan ve rekabetlerinden haberdarlar. Peki bu durum nasıl oluyor? Bu rekabetin temelini oluşturan Grand Slam Us Open oldu. Bununla beraber iki tenisçinin Abd vatandaşı olması, medyanın etkisi ve sponsorların ilgisi dünya üzerindeki herkesin bu rekabetten ve bu tenisçilerden haberdar olmasını sağladı. Abd spor kültürünün temelini oluşturan star yaratma ve starları tüm dünyaya pazarlama alışkanlığı Us Open sayesinde bu şekilde vücut buluyordu.

    Bu yılki turnuvayı değerlendirmek gerekirse,son şampiyon Rafael Nadal’ın olmaması Novak Djokoviç’i en büyük favori konumuna taşıyor ancak son dönemde Djokovic’in özel hayatındaki gelişmeler onun bu turnuvaya yoğunlaşmasını engelleyebilir. Cincinnatti Masters’ta pek iyi bir görüntü çizmedi. Bu koşullara bakıldığında Federer ön plana çıkabilir ve bence bu turnuvanın da en büyük favorisi çünkü bu yıl Grand Slamler’deki kötü performansını kırmak isteyecektir. Bunun dışında Raonic,Gulbis,Kyrgios ve Dimitrov sürpriz yapabilecek en az çeyrek finale yükselmelerini bekleyebileceğimiz olağan şüpheliler.

    Tenisin bir eğlence gösterisi değil bir spor olduğunu hissettiğimiz bir Grand Slam olması dileğiyle.

    18 Ağustos 2014 Pazartesi

    Nadal US Open'da Yok

    Evet sevgili okurlar yine güzel haberlerle karşınızda değiliz.

    Nadal'ın zamanlaması felaket olan sakatlığı kendisine 4000 puana  mal oldu. Bence bu saatten sonra kırsın dizini otursun evinde, zaten sonbaharda puan toplayamıyor. Boşu boşuna debeleneceğine 2013 gibi bir sezon hedefleyerek kendine dikkat etmeli.

    Bu hafta US Open Series kapsamındaki slam harici turnuvalar tamamlandı. Kadınlarda Serena iki şampiyonluk ve bir yarı final ile öne çıkan isim. Serena ile ilgili şöyle bir istatistik verelim, 2011'deki dönüşünden beri 25 kupası ve 17 yenilgisi var. Her türlü acaip tepkiyi vermekte özgürsünüz...

    Federer'de bir final bir şampiyonluk ile çok iyi bir grafik çizdi. Murray ve Djokovic iyi sinyaller vermiyor. Her ikisi de Kanada'da şampiyon Tsonga'ya elendi ama Cincinnati'de Djokovic Robredo'ya elenerek ne kadar güvenilmez olduğunu gösterdi biraz. Murray'in durumu yine daha iyi, en azından yine şampiyona kaybetti.

    "US Open, wide open" diyebiliriz. Sürpriz şampiyona hazır olun bence. Federer iki yıl aradan sonra masters kazanmış oldu ama enerjisi finale kadar götürür mü emin değilim. Nadal'ın çekilmesi onun için büyük avantaj. Bu arada Nadal 2005 Roland Garros zaferinden beri 5. kez slam kaçırıyor. Arkadaşımızın hala nasıl olup da masters şampiyonlukları istatistiğinde zirvede olduğunu anlamak mümkün değil.

    30 Temmuz 2014 Çarşamba

    Rafa Amerika'da Yok

    En azından bir kısmında yok...

    Dün antrenmanda sağ el bileğini sakatlayan Rafa Kanada ve Cincy Masters turnuvalarından çekildiğini açıklamış. Doktorlar 2-3 hafta dinlenmesi gerektiğini söylemişler.

    Şimdi önümüzde iki ihtimal var. Ya gerçekten 2-3 hafta dinlenip Amerika Açık'a gelecek, ya da ha bugün ha yarın derken biz yine Doha'ya kadar bekleyeceğiz.

    Şu an ilk ihtimal daha kuvvetli gibi görünüyor. Benim sakatlıklarla ilgili "Ne kadar ani gelişirse o kadar çabuk iyileşir" gibi saçma bir teorim var. Genelde tenisçileri uzun süre yatıran sakatlıklar uzun zamanın birikimiyle oluşuyor. Nadal bu turnuvaları atlayıp Amerika Açık'a gelirse tabi ki tam randımanla başlayamaz. Bu gibi bir durumda da ilk tur rakipleri çok önemli olacaktır. İlk 3 tur çok önemli, atlatırsa her şey olabilir. Sağ elinden sakatlanması da bir avantaj, forehand çalışmaya devam edebilir (Einstein detected).

    İkinci ihtimalde ise sezonu kapatabilir. Nadal zaten US Open sonrası gayrıresmi olarak sezonu kapattığından çok da önemi olmaz sonuçlar açısından. Yani en azından kazanabileceği kupaları kaçıracağını düşünmüyorum.

    Allah onun toprak performansına zeval vermesin de...

    9 Temmuz 2014 Çarşamba

    ATP İstabul Open

    "Gözümle görmeden inanmam" diyenleri şuraya alalım.

    Twitter'da görüşlerimi biraz özetledim. Biraz daha toparlayalım burada şimdi...

    Öncelikle turnuvanın Roland Garros öncesi 250'lik toprak turnuvası olmasını olumsuz karşılıyorum. Roland Garros öncesi Munich ve Portekiz'deki Oieras turnuvaları ile aynı hafta. RG öncesi zaten biri zorunlu olmayan 3 adet masters turnuvası ve bir de Barcelona'daki 500'lük turnuva var. Barcelona'daki 500'lük turnuva zaten puan avantajı nedeniyle tüm önemli toprak oyuncularını cezbediyor. İstanbul'daki turnuva en fazla toprakta fazla iyi olmayan veya RG'den fazla bir şey beklemeyen ama toprak öncesi ısınmak isteyen oyuncuları cezbedebilir.

    Haberlere bakınca Federer gibi oyuncularla görüşüldüğü yazıyor. Federer bence mantıklı bir isim, kendisi önceki sezonlarda da 1-2 maç için 250'lik turnuvalara gitmiş bir oyuncudur. Ama onun dışında Nadal'ın gelebileceğini yazabilecek kadar uçan gazeteler olmuş ki kendilerine müstehzi bir şekilde gülüyorum.

    İstanbul turnuvasına katılmak arka arkaya 3 hafta turnuva oynamak demek iddialı isimler için. Bu 3 turnuvanın sonuncusu ile RG arasında 1 hafta var. Dinlenmek için yeterli bir süre değil. İstanbul başlangıçta iyi oyuncular için antrenman, iddiasız isimler için de "Ne koparsam kar" turnuvası olacaktır.

    Peki turnuva buradan iyi yerlere gidebilir mi? Bence evet. Tesislere çok yatırım yapılacağı söyleniyor, eğer seyirci desteği de olursa takvim itibarı ile masters bile olacak potansiyel var. buradaki tek dezavantajımız coğrafi olarak toprak bölgesine biraz uzak kaçmamız olabilir.

    Türkiye için başlangıçta daha verimli bir toprak turnuvası Wimbledon sonrası olabilirdi. Ama ben olsam turnuvayı daha cezbedici yapmak adına Ege'de bir yere alırdım. Temmuz ayında beton bölgesinde turnuva yapma fikri bana çekici gelmiyor. Plaj festivali tadında bir Temmuz turnuvası hem oyuncular hem de izleyiciler için daha çekici olabilirdi.

    6 Temmuz 2014 Pazar

    Wimbledon Ardından

    İşim gereği 2 hafta yurt dışında olunca ne doğru dürüst tenis izledim ne de bloga bakabildim. Toparlamaya çalışalım bakalım...

    Önce kadınlar... Wimbledon son 10 yıldır "Ya Williamslar alır, ya sürpriz olur" tadında ilerleyecekti, eğer Kvitova olmasaydı. Kvitova Wimbledon şampiyonluk adayı olarak bu iki ismin yanına yazılabilecek tek isim bence. Sharapova'nın son 10 yıldır bu turnuvada ilk 10'dan birini yenemediğini ve Venus'un de bu yılın şampiyonunu elemeye en yaklaşan isim olması beni böyle düşünmeye itiyor. 

    Evet, Kvitova'yı elemeye en çok Venus yaklaştı ve sanırım kadınlar tarafındaki en iyi maç da buydu. Serena ise bir tenisçide benim gördüğüm en ağır virütik vakalardan birini yaşayınca bu yıl etkisiz kaldı. Çekildiği çiftler maçına sırf "Teklerde elenince çiftleri salladı" demesinler diye çıktı herhalde. 

    Maçtan sonra iki günde geldiği hal şu;


    Sharapova ise ilk 10'daki gençler saçmalamadığı müddetçe ikinci bir Wimbledon'ı çok zor kazanır. Ondan ziyade Bouchard, Lisicki hatta Kerber gibi isimlerin şansı daha fazla. İş istikrarda bitiyor tabi. Kvitova istikrarlı olduğu müddetçe kimseye şans tanımaz. 2011 sonrası fitness ve hareketliliğine odaklanmıştı; bu yıl daha hareketliydi geri çizgide. Sonuç olarak 2011'den bile iyi oynadı. İstanbul'da etkili oyununu yakından izlemiş biri olarak diyebilirim ki onun etkili oyununa ve vuruşlarına kadın-erkek herhangi bir tenisçi nasıl çözüm bulabilir bilemiyorum.

    Erkeklerde ise beklenen bir final oldu. Ama önce Rafa'yı aradan çıkartalım :)

    Sezon başında yaptığım tahminleri doğruladı Rafa. Toprakta az oynaması çime olumu yansır dedim, 2-3 tur daha dayandı bu sene. Ama yetmez. Israrla söylüyorum, çeyreği görebilmesi için Monte Carlo ve Barcelona'dan vazgeçmesi lazım. Ve yine ısrarla hatırlatıyorum, Wimbledon kazandığı iki yılın birinde Hamburg'da ilk turda çekilmiş, diğerinde de Barcelona'ya hiç katılmamıştı. Daha az toprak maçı dizlerinin adaptasyonunu olumlu etkiler ve servis karşılamada avantaj sağlar. Bu yıl Nadal'a kura da yardım etmedi; oynamayı sevmediği isimlerle eşleşti hep. Ama şans her zaman yanında olmayacak, hazırlıklı olması gerekir. İki çift laf da Krygos'a gelsin; yetenekli çocuk, ama abartmadan önce bekleme taraftarıyım. Nadal ondan önce Rosol ve Darcis'e de elenmişti.

    Murray geçen yılın şampiyonu olarak çeyreğe kadar geldi ve çeyrekte fena patladı. Ama bence yine de iyi yolda, sakatlık sonrası geldiği RG'ta epey yorulmuştu. US Open'da sağlam bir performans bekliyorum.

    Federer finale kadar, biraz da kurasının yardımı ile oldukça iyi geldi. Aslında finalde de çok kötü değildi ama lütfen, çok rica ediyorum biri şu adamı file önü konusunda uyarsın. İyi ki Federer fanı değilim, yoksa puanın ilk vuruşundan sonra "Ya Allah!" diye fileye koşup her passing shot yediğinde ömrümden 5 yıl giderdi. 15 yıldır profesyonel tenis oynayan adamın u hatayı hala ısrarla yapmasını aklım almıyor.

    Djokovic Cilic hariç zorlanmadan finale geldi. Finali çok daha rahat bitirebilirdi ama o eski mental gücünden eser olmadığını çok net gördük. Ayrıca Federer'in en önemli zayıf noktası ayağının dibine düşen toplarken ve Djokovic'in oyun tarzı Federer'i bu konuda zorlamaya müsaitken, hem de çim zeminde neden bunu yeterince denemedi anlayamadım. Federer'den fazla hatalı oynadı finali bence, maç esnasında twitter'dan verdiğim taktiği uygulayıp son sette maç için servis atmadan işi bitirmese rahatlıkla kaybedebilirdi de.
    Bu şampiyonluk Djokovic'in mental gücüne nasıl etki eder? Pek fazla etki etmez bence. 2 yıl sonra finale çıkan bir Federer'den maçı zor sökmesi, son slam mağlubiyetlerini tattıran Nadal ve Murray ile karşılaşmaması hala kapanmayan hesaplar olarak duracak. Bana göre durum onun için 2011'den farklı. O zaman uzunca süre slam kazanamamanın yükünü attığından kanatlanmıştı, ama şimdi zaten kazanması beklenirken kazanamayan adam durumunda. Yani bu Wimbledon aslında ondan beklenen ve zaten yapması gereken bir şey gibi daha çok. Aynen Nadal'ın 2011'de kazandığı RG gibi; şu veya bu şekilde kazanmış olmak genel mental durumu çok fazla etkilemez diyorum.

    İlginç ve hem kadın hem erkeklerde gençlerin biraz daha ön plana çıktığı bir Wimbledon izledik. Kuşaklar arası fark azalıyor. Ama kazananı şimdilik tecrübe belirliyor hala...

    9 Haziran 2014 Pazartesi

    GIF: Return Winner'ın Öldüğü An

    Roland Garros Ardından

    Öncelikle totemcilikte çığır açmış bir insan olarak şunu belirteyim; tarih tekerlekten ibarettir. Döndü dolaştı yine aynı yere geldi; bu yıl 2009 yılının kopyası gibi ilerliyor. Sadece Federer'in yerine Nadal geçti. 14. slami Avustralya'da kazanamayıp ağlamak olsun, kazanılan tek toprak kupası Madrid iken Roland Garros şampiyonu olmak olsun 32 kısım tekmili birden tekrar yaşanıyor. Gerçi bu durumda Nadal'ın Wimbledon şampiyonu da olması gerekir ama o biraz zor.

    Kadınlarda 2012'ye benzer bir yıl yaşadık. Serena sürpriz yapıp erken elendi fakat bu kez iddiasız bir isim yerine en azından toprakta gümbür gümbür gelen ve bizim de blogda iki yıl önce ipucunu verdiğimiz Muguruza'ya. Gençlerden iş yapabilecek gibi olan isimlerden Bouchard ve Halep de öne çıktı bu turnuvada. Çok abartılan Watson, Robson ve Stephens gibi isimler yerine bu isimlere daha çok dikkat etmek gerekir diyorum. Yılın sürpriz finalisti Halep oldu ve kesinlikle kupayı kazanabilecek bir performans sergiledi finalde. Geçen yıl küçük çaplı turnuvalarda kendini göstermişti, bu yıl slam düzeyinde de iyi işler çıkartıyor. Petkovic'in ilerleyişi de turnuvaya "geri dönüş" kontenjanından güzel bir renk katmış oldu. Bu turnuva bize şunu gösterdi ki Sharapova, aynen 6-7 yıl öncesinin Federer'i gibi toprağın sağlam ismi. Başının belası (Serena) ile karşılaşmadığı müdetçe de Roland Garros'u kazanmak onun için sorun değil.

    Erkeklerde sürprizsiz final gördük. Açıkçası erkekler tarafında sürpriz olarak adlandırılabilecek herhangi bir gelişme olmadı; Ernest Gulbis'in yarı finali de aşırı beklenmedik değildi. Federer'in bu saatten sonra ikinci bir Roland Garros kupası için kendini yoracağına, kendini çok daha az eforla sonuca gidebileceği çim zemine saklaması daha mantıklı zaten. Federer çeyreğinden Federer harici bir ismin çıkması şaşırtıcı olmadı. Sadece Wawrinka'nın ilk tur mağlubiyeti şaşırtıcı sayılabilir. Ama her iki Avustrayla Açık şampiyonu da bu yıl zafer sonrası boşluktan yere çakılma aşamasına geçtiler; hem Li hem de Wawrinka ilk turda elenerek "Bu kadar da olmaz" dedirtti. Her ikisi de toprakta iyi oynayan isimler zaten.

    Neyse efendim, lafı fazla dağıtmadan yarı final ve finalleri değerlendirelim. Nadal beklendiği gibi asıl açılışı çeyrek finalde yaptı. Djokovic için ise aynısını söylemek zor. Havanın ısınması Nadal'a yararken Djokovic'i tıkadı, çeyrek finaller sonrası raketlerin biri tırmanışa diğeri inişe geçti. Turnuva başında Djokovic kupaya daha yakın olan isimken, final öncesi Nadal ismi daha ön plana çıktı. Ancak final bu öngörüyü bozacak şekilde başladı. Buna rağmen daha dayanıklı ve kafası biraz daha rahat olan taraf (kimse sizi aynı slami 9. kez kazanamadığınız için ayıplamaz) giderek maça ağırlığını koydu ve zafer Nadal'ın oldu. Erkekler maçı epeyce zevksiz geçti ama bunun için boğuk ve yorucu havada tenis oynatanları da kınamak lazım. Tarafların biri 4. set başında kortun orta yerine kusarken, diğeri 3. setin sonundan itibaren kramplarla oynadı, maç bitiminde kupayı kaldırmakta bile zorlandı. İkili için Wimbledon yorumları yaparken dünü gözardı etmek gerek diye düşünüyorum.

    Nadal için bir kaç ay önce "Doğru zamanda forma girmeye çalışıyor" dedim ve bu düşüncemde de kısmen haklı çıktım. Finali gözardı edersek Nadal formunun zirvesine tam gereken zamanda; finalden iki maç önce çıktı. Bu formla Wimbledon'da da 3. turun ötesini görmesi gerekir; tabi kramplarla oynamak vücunu aşırı yıpratmadıysa...


    Foto: Rafael Nadal

    Maşallah

    8 Haziran 2014 Pazar

    ROLAND GARROS GERİDE KALIRKEN

    Turnuva boyunca kâğıt üzerinde pek çok sürpriz yaşansa da bu yargının pek doğru olmadığını söylemek mümkün. Daha doğrusu sonuçları bu şekilde okumak yaşananları görmezden gelmek ve bu durumun arka planını yok saymak olacaktır.

     Turnuvanın matematiğine baktığımız zaman ana tabloda 7 tane karşılaşma oynanır(ilk turdan finale kadar) ve ilk 3 turda yani ilk 3 karşılaşmada seri başı olanlar birbirleriyle eşleşmezler. Bu turnuva matematiğine bakıldığı zaman ilk 3 tur daha kolay gibi gözükür ve rekabetçi(şampiyonluk adayları) için 4. tur ve sonrasının önemli olduğu düşünülür fakat bu varsayım Grand Slamler için doğru değildir. Çünkü Grand Slamlerde önemli olan ilk turda hava yakalamaktır ve rekabetçi oyuncular karşılarında kendilerinden çok daha motive rakipler bulurlar. İlk üç tur özellikle olağan şüpheliler(sürpriz adayları) olarak tanımlayabileceğimiz oyuncu grubu için çok önemlidir ve özgüvenlerini bu turlarda kazanırlar.

     Bu turnuvada tam da bu durum yaşandı, Halep,Gulbis,Raonic,Bouchard gibi ortalama üstü ve formda tenisçiler ilk 3 turda özgüven kazanıp sonrasında da mücadele etmek istedikleri rakipleri karşılarında buldular. Bu durum da onların potansiyellerini sahaya yansıtmalarını ve turnuvada ilerlemelerini sağladı. Erkeklerde bu durum çok keskin olarak gözlenmezken kadınlar ise Serena hariç net bir dominasyon öğesinin bulunmaması bu durumu keskinleştirdi. Serena’nın erken vedası sonrası herkesin şampiyonluk hayalleri kurması mücadeleleri daha da sertleştirdi bu mücadeleden sıyrılan isimler ise deneyimiyle Sharapova, formuyla Halep ve özgüveniyle Bouchard oldu. Erkeklerde bu sene de herkesin tahmin edebildiği bir final eşleşmesi ortaya çıktı. Fakat erkeklerde turnuvanın hikâyesine imza atan isimler son yıllardaki gelişimine bir başka boyut katmayı başarabildiğini bize kanıtlayan Raonic ve son 2 yıldır formunun zirvesinde olan ve ilk tur bunalımlarını atlatmayı başararak en az ilk 10 seviyesinde olduğunu bize kanıtlayan Gulbis oldu.

    Turnuvada bu gelişmeler yaşanırken medya anlamında bu turnuva da sadece alt yazılarda yer buldu. Turnuvaya dair medyada yer alan en büyük haber ise Simona Halep’in başarısını göğüs boyutlarındaki değişime bağlayan haber oldu. Bu haberin yıllar sonra 3 sete giden muhteşem bir finalden sonra gelmesi de spor kültürünün ne kadar yozlaştığının bir kanıtı oldu. Tenisin medya ve toplum tarafından halen kadınların bedenlerini sergilediği bir spor olarak algılanması bu sporda daha ne kadar fazla yol almamız gerektiğini bize bir kez daha gösterdi.

     Bundan sonraki Grand Slamlerde kadınların göğüs ölçülerine,bedenlerine göre sınıflandırılmaması,haber yapılmaması dileğiyle…

    24 Mayıs 2014 Cumartesi

    Dominic Thiem: Ayakları Yere Basan Çocuk

    Dominic Thiem bu senenin şüphesiz en büyük çıkışını yapan en genç oyuncu. 93 doğumlu Avusturyalı ilk yüzdeki en genç oyuncu ve Madrid'deki Wawrinka galibiyetiyle turda yerinin olduğunu çok açık bir şekilde herkese göstermeyi başardı.

    Thiem, önümüzdeki 3-4 yıl içinde ilk 10'a girmesi beklenen, bazı otoritelere göre de grand slam kazanma potansiyelini barındıran bir oyuncu. Tomic de onun yaşında ilk 100'deydi ama tenis yorumcularının Tomic'e göre onda gördüğü farklı bir şey var: Karakteri.

    Basamakları hızlı çıkmasına rağmen kontrolünü kaybetmeyen ve kaybedecek gibi de görünmeyen Dominic, Roland Garros öncesinde yine klas bir hareket yaptı. Yine ayakları yere basan bir açıklama.

    2. turda Rafael Nadal ile eşleşme ihtimali var ve ortalıkta herkes bundan bahsediyor. "Thiem, ikinci turda Nadal'a potansiyel tehlike olabilir mi?" Thiem de Facebook'undan turnuva öncesinde hayranlarına seslendiği mini yazısında şöyle demiş:

    "Bugün Nadal ismini ne kadar sık duydum, bilemiyorum. Ama Mathieu'nun isminden daha fazla duyduğum kesin. Ama böyle düşünmek bir hata olur. Tabii ki Paris'te Rafael Nadal ile oynamak müthiş olur. Ama önce Paul-Henri Mathieu'yu mağlup etmem lazım. Toprakta bu sene iyi sonuçlar almış olan çok tecrübeli bir oyuncu. Ayrıca Roland Garros'ta bir Fransız ile oynamak da işimi zorlaştıracak."

    İşte bu mentalite, onu bu kadar değerli kılıyor. Birkaç yıl önce Federer ile potansiyel 3. ya da 4. tur eşleşmesi için soru sorulan Tomic "Federer oraya kadar gelecek mi, emin değilim" minvalinde bir açıklama yapmıştı. Thiem'in farkı buradan geliyor, ki kendisini takip edenler onun bu kafa yapısının hep aynı olduğunu görecektir.

    ROLAND GARROS NEDEN FARKLI?

    Yılın ilk Grand Slami Avustralya Açık olsa da pek çok tenis tutkunu için Grand Slam sezonu Fransa Açık ile başlar. Bu durumun temelinde saat farkı, oyuncuların Avustralya Açık’ta tam olarak hazır olmamaları gibi etkenler yatıyor. Fransa Açık, tenis takviminde oyuncuların optimum form düzeylerine ulaştıkları bir dönemi kapsıyor. Bu sebepten dolayı oyuncu performansları bakımından Avustralya Açık ve Amerika Açık tenis turnuvalarının çok önünde yer alıyor. Wimbledon’dan ayrıldığı nokta ise toprak zeminde oynanan tenisin ve oyuncu stratejilerinin çim korttaki kadar tahmin edilebilir olmaması. Oyun anlamında bu farklılıklar dikkat çekerken, Roland Garros’nun diğer Grand Slamlere fark attığı en önemli nokta ise tribün kültürü ve seyircilerin oyuna müdahale edebilmesi. Roland Garros’da bir oyuncunun başarılı olabilmesi için iyi bir tenis oynaması yetmez seyircilerle de iyi geçinmesi gerekiyor. Diğer Grand Slamlerin tribün kültürlerine baktığımızda bu kadar güçlü bir etkiyi görmemiz oldukça güç. Avustralya Açık’taki birkaç Lleyton Hewitt ve Marcos Baghdatis maçı belki Roland Garros düzeyindeki seyirci etkisine yakın bir ortam oluşturmayı başarabilse de bu etki uzun süreli olmamış turnuva geneline yayılamamıştır. Wimbledon’daki tribün kültürüne bakacak olursak muhafazakâr bir tribün kültürü gözümüze çarpacaktır. Geleneksel tenis kurallarına bağlı, oyunun içinde pek aktif olmayan, eski gelenekleri yaşatmayı ve bu durumdan haz duymayı maçın önüne koyan bir tribün karşımıza çıkacaktır. Amerika Açık’ta ise tribün kültürü Amerikan yaşam tarzını yansıtıyor. Seyirciler tenisi sportif bir aktivite olarak görmek yerine bunu bir eğlence olarak görmeyi tercih ediyorlar ve bu da tenisin bir sinema etkinliğinden farksız bir hal almasına neden oluyor. Tribünlerin gözünde tenisin sinemadan temel farkı korttakilerin kendilerine daha yakın olması. Bu fark dışında sporcular tribünlerin gözünde film starlarından farksız bu da spordaki rekabetçilik ruhunu zedeliyor ve korttaki mücadeleyi de olumsuz yönde etkiliyor. Roland Garros, rekabetin en yüksek olduğu, tribünlerin rekabeti, mücadeleyi oyunculara aşıladığı onları ‘sadece’ sporcu oldukları için farklı kılan tek Grand Slam. Tribünlerin de onlarla birlikte terlediği, seyircilerin onların tepkileriyle aynı anda tepki gösterdikleri onlarla beraber savaştıkları tek Grand Slam. İşte bu yüzden Roland Garros, tenis tutkunlarının en büyük bayramı işte bu yüzden Roland Garros diğerlerinden çok farklı.

    Hoşgeldin Roland Garros!

    Jon Wertheim'in SI'de yazdığı Roland Garros yazısı hoşuma gitti. İçinde katılmadıklarım olsa da gözüme pratik geldi ve ben de o tarz bir yazı yazarak kısa ve net sonuca giderek sezonun en tatlı turnuvalarından biri olan Roland Garros'u değerlendireyim dedim. Uzun süredir boşluyorduk, Roland Garros'ta biraz daha aktif olma şansımız olacak ayrıca, bunu da belirteyim.

    1. Rafael Nadal: Kurası güzel mi desem kötü mü desem bilemedim. Şöyle ki ilk turda eşleşeceği Robby Ginepri ile antrenman havasında bir maç oynayacak, ölçü bile olmayacak. Aslında Rafa için zor başlangıçlar onu havaya sokması için iyidir ama yağmurun tahmin edildiği ilk günlerde çok fazla belaya girmemesi adına böyle bir rakip için iyi de denilebilir. Sonra gelirse Thiem, biraz iyi oynarsa Rafa'yı ittirebilir ama kazanma şansı çok düşük tabii. 3. turda da aynı şekilde kolay bir rakiple oynayacak.

    Zaten ilk 3 turdaki rakipler ekstrem durumlar olmadığı sürece (2011 Roland Garros Isner ile oynaması gibi) Nadal, Djokovic gibi raketler için genelde sorun değil. 4. turda Almagro, çeyrekte Ferrer ve yarı finalde Wawrinka. Bu senenin başına kadar Nadal bunlarla ne zaman oynasa evire çevire yenerdi. Zaten Almagro ve Wawrinka'ya karşı mağlubiyeti yoktu. Ferrer'e de toprakta sanırım bir 10 yıl önce falan kaybetmişti. Ama senenin başında önce Wawrinka yendi. Sonra toprakta Almagro ve Ferrer yendi. Yani Nadal'ın kurası Nadal'a bağladı. Roma'da çeyrek finalden sonra oynadığı tenisi bile oynasa yarı finale kadar en azından çok sıkıntıya girmeden gelmesi lazım. Finalde ise Djokovic ile eşleşirse şansı düşük.

    2. Novak Djokovic: Bu sene aslında inişli çıkışlı. Ya da 2011'deki o dehşet formundan sonra bize de öyle geliyor olabilir. Yine de geçen senenin 2. yarısında yakaladığı formun biraz altında olduğu kesin. Toprak sezonunda da Roma'ya kadar ortalıkta yoktu ve bence Roma'da da dozer gibi ezip geçen bir tenisi yoktu. Stepanek dışındaki bütün maçlarda set kaybetti, 3 maçı geriden gelerek çevirdi. Özellikle de Raonic'e elenmesi an meselesiydi. Ama finalde Nadal'ı görünce yine kırmızı gören boğa gibi oldu ve 46 winner gibi süper bir rakamla kazandı.

    Djokovic'in kurasına çok girmeyeceğim. Yarı finale kadar bana göre ona ters gelecek bir rakip yok. Belki taş gibi bir Federer yarı finale gelirse onun motorunu biraz zorlar ama dediğim gibi toprak sezonunu çok tatmin edici şekilde geçirmese de burada motive olup bir şekilde yolunu bulacaktır. Şampiyonluk favorim.

    3. Stan Wawrinka: İlk slam şampiyonluğu geldikten sonra istikrarsız devam etti. IW ve Miami'de vasat oynadı. Monte Carlo zaferi ve sonra Madrid-Roma'da çeyrek finale gelemeden eleniş. (2 turnuvada toplam 1 maç alabildi) Hafif sakatlığı olduğundan bahsediyor ama bence asıl mesele 29 yaşında ilk grand slam zaferini yaşayan bir oyuncunun bunun baskısını ve genel olarak durumu idare etmede çektiği acemilik söz konusu. Şımarıklık yaptığından bahsetmiyorum. Sadece hala şaşkın olduğunu düşünüyorum.

    Madrid ve Roma gibi olmayacaktır muhtemelen. İyi oynayan ilk rakibine karşı bile sendeleyebilir. İlk tur açılışı Garcia Lopez ile. Geçerse 4. tura kadar kurası kendisine hoş davranıyor. Bence o da çeyrek finali görürse kendini en azından başarısız addetmeyecek dereceyi elde etmiş olur. Çünkü 10 turnuvada 2 şampiyonluk ve 8 erken veda yerine; 1 şampiyonluk, 1 final, 1 yarı final, 3 çeyrek final gibi kombolar evladır. Başarının devamının gelme ihtimalinin olduğunu gösterir.

    4. Roger Federer: İyi başladı, kötü gidiyor. Monte Carlo'dan sonra tenis oynamamış gibi sanki. 1 maç yaptığı için az çok öyle zaten. Bu kadar az maç eksiği ile Roland Garros'ta ben varlık gösterebileceğini sanmıyorum. Geçen sene felaket oynamıştı, çeyrek finalde elenmişti Tsonga'ya 3 kolay sette. Final yapabileceğini sanmıyorum. Çeyrek finale kadar gelirse "fena olmayan" bir turnuva geçirdiğini söyleyebiliriz. Asıl hedefi Wimbledon.

    5. David Ferrer: Doğrusu sezon başında oynadığı tenisi beğenmedim. Bu sene top 10'dan düşeceğini tahmin ettim ama son 1 aydır yanıltıyor. Madrid ve Roma'da yarı final gördü. İki maçı da kaybetmesine rağmen son ana kadar savaştı. Çok ekstra bir şey yoktu ama en azından bildiğimiz Ferrer gibiydi. Kurası da bence lokum gibi. Çeyrek finale kadar Dimitrov dışında kötü gününde bile olsa kaybedebileceği hiçbir rakip göremiyorum ben ki ortalama bir Ferrer, Dimitrov'u da 5 setlik maçta bir şekilde yener. Çeyrek finalde Nadal ile geçen senenin finalinin rematch'ını oynarlar. Çeyrek finalin altı başarısızlık olur. Yarı final müthiş başarı olur. Çeyrek final normal sonuç olur. Öyle bir kurası var ki çeyrek finalden ne bir adım geri ne bir adım ileri gidebilecek gibi. Yukarıda Wawrinka örneğinde bahsettiğim buydu. Şahsen Wawrinka ilk turda elense de finale gelse de şaşırmam. Ama Ferrer buradan finale de çıksa ilk turda elense de şaşırırım.

    6. Tomas Berdych: Son 10 Roland Garros'ta yanılmıyorsam 7 kez 3. turu göremedi. Çok kötü bir derece. Ama 2010'daki yarı finali (finali kılpayı kaçırmıştı) burada aslında yapabileceğini de gösteriyor. Berdych kötü maçlar kaybetti toprak sezonunda. Ama geçen sene de daha iyi oynamasına rağmen erken elenmişti. Bu sene ilk 2 turu mutlaka geçeceğini düşünüyorum. Ritim bulan Berdych'in de oradan çeyrek finale atlama şansı artar. Ama 3. turda Bautista Agut, 4. turda Robredo iyi oynarlarsa, kötü günündeki bir Berdych'i rahatça yenebilirler. Yine de en kötü 4. tura gelmesi lazım. Eğer çeyrek finale gelmeyi başarırsa muhtemel eşleşmede Federer'i yeneceğini düşünüyorum. Eğer gelemezse, Federer de çeyrek finale çıkması halinde yarı finale çıkması kesinleşir bence.

    7. Andy Murray: Kurası zor. Roma'daki oynadığı iyi bir Nadal maçı Britleri ümitlendirdi ama ben hala Andy hakkında umutlu değilim. Toprakta. Nadal ile yarı final oynadığı sene (2012 olması lazım) çok daha iyi bir toprak sezonu geçirmişti ve kariyerinin en iyi Roland Garros'unu çıkartmıştı zaten. Tek iyi bir maçla ikna olmayacağım, kusura bakma Andy! İlk turda Golubev, 3. turda Kohlschreiber, 4. turda Verdasco-Gasquet gibi rakipler de gayet keskin rakipler. Sürpriz tahminim, Murray'in çeyrek finale gelemeden eleneceği.

    8. Milos Raonic: Berbat bir kura. Standartlarının ötesinde bir toprak sezonu geçirdi ama 8. seribaşı olarak bundan berbat bir kura çekebilir miydi, hakikaten bilemiyorum. Her turdaki her rakibi tehditkar. Kyrgios, Rosol, Vesely ilk iki turda onu elerse "aaa!" demeyeceğimiz rakipleri. 3. turda Simon, 4. turda Nishikori diye katlanıyor bu. Hakikaten şanssızlık. Her ne kadar iyi bir toprak sezonu geçirse de, ilk hafta yağmurun da etkisiyle ıslanacak kortta servisinin etkisi azalacak ve bence erken veda edecek Raonic de. Ama bu sanırım büyük bir sürpriz olarak görülmeyecektir. Fit bir Nishikori buradan çeyrek finale çıkmalı zor kurasına rağmen.

    İlk 32 seribaşı olmayıp da sürpriz şekilde birkaç maç alıp ilerleme ihtimali olan, büyükleri devirme ya da sallama şansı olan oyuncular listem ise şöyle:

    Dominic Thiem
    Federico Delbonis
    Santiago Giraldo
    Guillermo Garcia-Lopez
    Carlos Berlocq
    Julien Benneteau
    Lukas Rosol
    Albert Ramos
    Martin Klizan

    İlk 32 seribaşından ilk turda eleneceklerini düşündüklerim:

    Pospisil (30)
    Anderson (19)
    Seppi (32)
    Lopez (26)
    Tursunov (31)
    Cilic (25)

    9 Mayıs 2014 Cuma

    Federer'in İkizleri

    Federer'in bir set de erkek ikizleri oldu. Sürpriz mi? Benim için değil.

    Federer'in kızlarından sonra takip edilecek bir de erkek çocukları oldu. Anne-babanın tenisçi olması ve toplamda 4 çocuk olması gelecekte iş yapan bir Federer olma ihtimalini doğruluyor.

    Laf açılmışken takip edilesi veletlere göz atalım;

    - Agassi ve Graf'ın veletleri: 2000'lerin başlarında doğdular. Biri 2001 biri 2003 doğumlu. Tenisle ilgileri var mı bilmiyorum; bilen varsa yorum bölümüne yazıversin. Anneye de babaya da çekseler şanslılar.

    -Federer'in veletleri: ikisini sadece kucakta, ikisini de hiç göremediğimizden yorum yapmak zor. Ama anneye değil babaya çekmiş gibiler, hem kızların tipine hem de ikizlik durumuna bakarak söylenebilir bu. 20 yaşlarına doğru iyi sonuçlar almaya başlarlar, 15 yıl daha bekleriz sanırım.

    -Toni Nadal'ın veletleri: tenisle ilgilendikleri bilinen ve profesyonel olma ihtimali neredeyse kesin olan veletler. Bunları ortada daha çok görüyoruz. 2001 doğumlu olduğunu tahmin ettiğim sarışın olan daha saftirik, karakter olarak Rafa'ya benziyor. Ona çok şans tanımıyorum. Ama küçük ve galiba 2003 doğumlu olan Joan daha hınzır ve sanırım biraz daha kabiliyetli. Burada sıraladıklarım içinde ismini en erken duyurma şansı olan o. Zaten sağda solda Toni'nin çocuklarının yavaş yavaş piyasaya çıktığına dair haberler var. Rafael'in 15 yaşında ortaya çıktığı düşünülecek olursa Joan da 5-6 yıl içinde görünmeye başlayabilir. Bu çocuklar annelerine çekerlerse şanları az ama baba tarafında bir sporcu geni var. Denk düşmüşse eğer, şansları açık.

    -Djokovic'in veledi: içlerinde en şanssızı. Anneye çekme şansı var ayrıca Djokovic'in kardeşlerinde de pek iş yok. Baba tarafına çekse bile kronik sakat olabilir.

    17 Nisan 2014 Perşembe

    Çağla Tarih Yazdı

    Çok kısa olarak geçeceğim. Maksat bu tarihi an, güzide blogumuzda, rafta kendine yer bulsun. Çok önemli bir iş başardı çünkü Çağla.

    İlk turda Date'yi geçtiğini yazmıştık. İkinci turda ITF seviyesindeki rakibi Majeric'i de set vermeden geçti Çağla. Atak oynadı ve rakibini oyunun büyük bölümünde sürklase etti.

    Erkek ya da kadın, bir profesyonel turnuvada (challenger, ITF değil) teklerde çeyrek final gören ilk oyuncu oldu böylece Çağla. Müthiş bir başarı.

    Yarın rakibi Karolina Pliskova. Türkiye saati ile 15.00'da başlıyor, günün son maçı. Malezya'da her gün yağmur yağdığını varsayarsak o maç daha geç saate sarkar. Belki cumartesiye bile kalır. (felaketi çağırıyorum!) Pliskova son şampiyon, formda. Açık favori ama Çağla böyle mücadele ederse neden olmasın? Bu turnuvada biraz şansı yanında olursa Cibulkova dışında yenemeyeceği oyuncu yok zira...

    Başarılar Çağla'ya. Bir tarih daha yazmaya!

    Monte Carlo: Çeyrek Final Zamanı

    Monte Carlo'da yoğun bir dört gün geride kaldı ve çeyrek final eşleşmeleri artık önümüzde duruyor. Şöyle yazalım eşleşmeleri:

    Nadal-Ferrer
    Raonic-Wawrinka
    Federer-Tsonga
    Garcia Lopez-Djokovic

    İşi en kolay olan Djokovic. Kağıt üstünde çok kolay gözükmeyen kurası çok ama çok kolay oldu. Düşüşteki Montanes, challenger oyuncusu Carreno Busta ile oynadı. İkisine toplam iki oyun verirken yine Terminatör modundaydı. Üstelik, Montanes maçından sonra yaptığı açıklamaya göre el bileğinde bir sakatlık da varmış. Etkilemediği kesin ama, çok rahattı.

    Çeyrekte Berdych gelecek, biraz test eder Novak'ı derken sakatlanan Berdych önde götürdüğü maçı Lopez'e verdi. Novak için yine antrenman havasında geçecek bir maç olacak gibi görünüyor.

    Diğer maçlar daha rekabetçi geçmeye aday. Nadal çok büyük favori Ferrer karşısında ama Ferrer de çoğu zaman oyun anlamında zorluyor Nadal'ı. Raonic, Robredo'yu yenerken gayet iyiydi. Wawrinka maçını oynamadan çeyreğe geldi Almagro çekilince. Wawrinka favori ama bu da güzel ve çekişmeli giden maç olabilir Raonic iyi servis atarsa. Ki sabahın ilk maçı, sıcak hava da işine gelir Rao'nun.

    Son maç Federer-Tsonga. Şüphesiz günün maçı olacak. Tsonga form olarak düşüşte ama burada yarı final puanları savunduğu için istekli oynuyor. Federer'i de geçen sene toprakta yendiği için motive olacaktır. Eğlenceli ve güzel maç olur bu da ama Federer favori.

    16 Nisan 2014 Çarşamba

    Turnuvalarda Son Durum

    Türk tenisini bu hafta en çok ilgilendiren turnuvada elemelerden gelen Pemra Özgen bugün Cibulkova'ya 6-1 ve 6-3'lük setlerle elenerek bu zorlu maçtan beklenebilecek bir sonuçla ayrılmış oldu. Dün ise Çağla Büyükakçay Kimko Date-Krumm'un maçtan çekilmesiyle turladı. Date-Krumm son katıldıı turnuvada sakatlanmış, turnuva sonrası Japnya'da tetkiklerden geçmişti, ama yeterli ilerleme sağlanamamış demek ki. Çağla'nın rakibi Majeric, elemiş olduğu Amanmuradoca'dan daha kolay bir rakip bence, en azından daha tecrübesiz. Çağla ITF'lerde yakaladığı ivmeyi bu rakibi karşısında kullanabilir.

    Erkeklerde Monte Carlo Masters sürprizsiz devam ediyor. Bu yıl yıldız oyuncu katılımı iyi düzeyde; Murray yok ancak Federer, Djokovic ve tabi ki Nadal burada. Dolgoğolov, Cilic ve Stepanek son aylarda yakaladıkları ivmeyi bu turnuvaya taşıyamadılar ve ikinci tur maçlarında fazla direnemeden elendiler. Yeni yazarımız Daniels'i gıcık edecek bir beyanatta bulunarak ilk turda Dolgopolov'dan ancak 6 oyun alan Gulbis'i de geleneksel olarak fiyaskolar hanesine yazıyorum. Anderson da ivme kaybeden bir diğer isim; ilk turda Anderson'u rahat geçen Monfils bugün İspanyol Carreno'ya elenmiş. İvme kaybetti dediğim bu isimler Roland Garros'ta küçük sürprizler yapıp dördüncü tur veya çeyrek finale kadar gelebilirlerdi ama şimdilik böyle olacak gibi görünmüyor.

    14 Nisan 2014 Pazartesi

    Foto: Havuz Sezonu Açıldı

    Embedded image permalink

    Houston şampiyonu Verdasco...

    Preview: Monte Carlo Masters


    Monte Carlo'da toprak kortun en prestijli turnuvalarından biri (yazara göre RG'den sonra en prestijlisi) bugün itibariyle başladı. Birkaç tane ilk tur maçı oynandı ama resmen yarın sabah saatlerinde başlayacak. Televizyon yayını vs. de pazartesi günü başlıyor zaten.

    Önce kurayı verelim:

    http://www.atpworldtour.com/Share/Event-Draws.aspx?Year=2014&EventId=410&Draw=ms

    1 numara Nadal, 2 numara Djokovic, açık ara final için en büyük favoriler. Geçen sene de finalde karşılaşmışlardı. Djokovic iki sette rahat kazanmıştı. Djokovic'in belki de toprakta kariyerindeki en iyi maçlardan biriydi o maç. Nadal da tam formunu henüz bulamamıştı. Zaten sonrasında toplanan Nadal, toprak kort sezonunu süpürmüştü.

    Nadal'ın kurası kolay. Bunu söylemek lazım. 2. turda Simon, 3. turda Youzhny çektiği seribaşı raketler ki, ikisi de o kadar formsuz ki muhtemelen seribaşı olmayan raketlerle bile karşılaşacak. Mesela 3. turda Andujar ihtimali var. Nadal'ı Sao Paolo'da baya terletmişti. O da gerçi Indian Wells sonrası hafif bir sakatlık yaşadı ama topraktaki yetkinliğini göz ardı edemeyiz. Yine de Nadal'ın işi çeyrek finale kadar zor gözükmüyor.

    Çeyrek finalde ise Ferrer ve Dimitrov ihtimaller arasında. İkisi de kazanamasa bile geçen sezon toprakta Nadal'ı çok terletmişlerdi. Ama ikisi de, ki özellikle de Ferrer, çok formda sayılmaz. Nadal'ın yarısına ise Federer yerine Wawrinka düştü. Federer formda ama Nadal'a toprakta zaafiyeti malum. Wawrinka ise bu sene AO'da Nadal'ı yendi ama onun da form durumu soru işareti. Kısacası, Nadal'ın final yolunun açık olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Antrenmanlardan gelen bilgilere göre de, Nadal epey iyi görünüyormuş. Zaten bu toprak sezonunda Djokovic'e avlanmak istemiyorsa Miami finalindeki tenisinin üstüne fazlaca bir şeyler koymalı.

    Djokovic biraz daha sıkı rakiplere karşı mücadele edebilir. 2. turda Paire, 3. turda Monfils olası rakipleri. Paire sakatlıktan yeni çıktı, Monfils de daha geçen hafta Casablanca'dan sakatım diyerek çekilmişti. Burada aslında Djokovic'e pek tehdit oluşturabilecekleri bir durum yok. Ama çeyrekte sıkı bir rakip gelebilir Novak'a. Çok yüksek ihtimalle Dolgopolov ya da Berdych gelecek. Berdych geçen sene Roma'da Djokovic'i mağlup etmişti. Dolgo'nun über bir formda olduğunu ise söylemeye gerek duymuyorum. Bugün de ilk turda Gulbis'i sadece 6 oyun vererek mağlup etti.

    Djokovic'in yarısında Federer var ve o da en azından çeyreğe kadar gelme konusunda şanslı gözüküyor. 2. turda Stepanek, 3. turda Janowicz toprak için ideal rakipler olarak gözüküyorlar. Hele Janowicz'in formsuzluğu ve oradan gelebilecek sürpriz bir rakibin olma ihtimali de göz önüne alınırsa... Çeyrek finalde ise çetin ceviz rakipler gelebilir. Fognini var, Bautista-Agut var, Tsonga var... Burada Tsonga yüksek numaralı seribaşı ama olası eşleşmede Fognini'nin favori olacağına şüphe yok. Fognini, formunu devam ettirirse bir sürpriz yaparak yarı finale yürüyebilir. İlk 4'ten birini yenecekse bu Nadal-Djokovic'ten ziyade Wawrinka ya da Federer olmaya daha yakın. Ama ne kadar formda olsa da dengesizliği de malum, bakarız yarın çıkar ilk turda Sousa'ya kaybeder. Bunlar tenisin içinde var sevgili Şansal!

    Toprak kort sezonunun en müthiş manzaralı, en tarihi büyük ve en "gerçek" toprak turnuvası start alıyor. Toprak sezonunun başlangıcını simgeleyen Monte Carlo'da bütün tenisseverlere iyi seyirler!

    13 Nisan 2014 Pazar

    MM Finalleri


    Hemen "MM" ne ola ki diye soracaklara açıklayalım. ATP'de 250'lik, WTA'de International turnuvalar için fanlar "Mickey Mouse" turnuvaları, yani MM turnuvaları diyorlar. Ufak, takvimde slam-masters-premier turnuvaların arasına sıkışmış bu turnuvaların biraz da aşağılama soslu tanımı aslında.

    Bu hafta ATP ve WTA'de ikişer tane böyle turnuvamız var.

    ATP'de Kazablanka'da Marcel Granollers, finalde Guillermo Garcia-Lopez ile oynuyor. İspanyol finali yani. Zaten çeyrek finalin yarısı İspanyol, yarı finalin de %75'i İspanyol'du. Marcel, finale kadar Ramos, Carreno-Busta ve Delbonis'i mağlup etti. Böyle bir turnuva için fena rakipler sayılmaz. Garcia-Lopez de Kukushkin, Berlocq, Paire ve Carballes Baena'yı geçti. Tek set verdiği maç kağıt üstündeki en kolay maçı Carballes'e karşı olandı. Carballes, dünya 273 numarası ve buraya elemelerden geldi ama epey zorladı GGL'yi. Finalde Marcel, daha istikrarlı oyunu ve servis avantajıyla bir adım önde bence.

    Houston'da da İspanyol finali! Toprağın geldiği ne kadar belli, vay anasını... dedirten bir tablo. Burada biraz daha sağlam isimler var. Almagro-Verdasco oynayacak. Verdasco, Giraldo'yu yendi. Almagro, Querrey'in çekilmesiyle yarı final oynamadan finale çıktı. Querrey, Miami'deki Berdych ve Nishikori'nin çekilmelerine özendi galiba... Burada Verdasco daha iyi testlere tabi tutulurken Almagro, Russell ve Sock gibi topraktan habersiz iki vasat Amerikalı ile oynadı. Verdasco bugün Giraldo'ya karşı iyi de oynadı. Yarım adım önde gözüküyor finalde.

    WTA'deki finallerde İspanyol yok korkmayın. Hem zaten Katowice'deki turnuva sertte. Hem de öyle böyle sert değil, turun en hızlı sertlerinden birini yapmış Leh kardeşlerimiz ama yine Radwanska'ya yaranamadılar. Aga, yarı finalde ilk setini 6-0 aldığı maçta, kendi seyircisi önünde Cornet'e 3 sette mağlup oldu. Final setinde de 3-0 önde ve 4-0 için break point yakalamıştı. Cornet'in finaldeki rakibi İspanyol Suarez Navarro'yu yenen İtalyan Giorgi oldu. Giorgi inanılmaz yükselişte. Öyle bir tenis oynuyor ki, babasını bile deli yaptı. Çok agresif, saldırgan, sağlı sollu winner'lar atan, İtalyanlardan hiç alışık olmadığımız bir tarzda... Sharapova galibiyetini hatırlayanlar olacaktır zaten. Cornet de inatçının hası oldu ama, o da formda. Sıkı bir final bizi bekliyor. Eğer Giorgi ilk finalin stresine girmeyip tenisini oynarsa, kalitesiyle öne çıkabilir.

    Bogota'da ise toprak turnuvası var. 1 numara Jankovic, zorlanmadan finale kadar geldi. Finalde rakibi genç Fransız Caroline Garcia oldu. Birkaç sene önce RG'de Sharapova'yı baya dövmüştü, sonra ortalardan kaybolmuştu. Yavaş yavaş çıkışını yapacak galiba o da. Miami'de Serena ile başa baş oynamıştı, burada da sadece 1 set kaybederek finale kadar geldi. Jankovic favori ama dengesizliği ve Garcia'nın büyük isimleri zorladığı düşünülürse 3 sete gidebilir derim.

    Dolu dolu bir gün olacak... Euroleague'de de Türk finalini göz önüne alırsak pazar günü yine spor işi olacak...