İkinci günün, ikinci maçında, Dinara Safina ile Jelena Jankovic karşı karşıya geliyor. Ama sadece ve sadece 11 dakikalığına. Rus tenisçinin sakatlığı 2.5 oyundan fazlasına, ne yazık ki, müsaade etmiyor ve Safina, dünya 1 numarasını, 1 hafta aradan sonra tekrar Serena Williams'a bırakmanın verdiği üzüntüyle maç sonunda gözyaşlarına boğuluyor. (Evet, oynanmayan maçın sonunda...)
Üçüncü günün ilk maçında Caroline Wozniacki'nin karşısına, sakat Dinara Safina'nın yerini alan dünya 9 numarası Vera Zvonareva dikiliyor. İlk sette, Zvonareva'nın çizdiği garip oyun profili, Wozniacki'nin ezici üstünlüğünün en büyük nedeni. İkinci sette de benzer şekilde Danimarkalı'nın üstünlüğünde geçen bir oyun, Zvonareva'nın burnundan akan kanların musluktan akan su misali olması, Wozniacki'nin sakatlık molası ve yine korttaki gariplikler. Zvonareva'nın geri dönüşü ve son sete gidiş... Final seti, 5-4 Wozniacki önde, kendi servisinde 30-15'i yakalamış ve maça yalnızca 2 puan uzaklıkta. Bir anda sağ bacağına giren kramp, gözyaşları ve 30-40'ı yakalayan Zvonareva. Tabii, bir de, ekranları başında, Wozniacki'nin mücadelesine "yazık oldu" demeye başlayan tenisseverler. Ama, ne var ki, korttaki gariplikler sınır tanımıyor. 19 yaşındaki genç yıldız, üst üste 3 puan alıyor ve maçı kazanıyor, ağlaya ağlaya... Son olarak, çoğu kişinin es geçtiğini gördüğüm-düşündüğüm bir gariplik daha; kaybettiği her maçta, bırakın maçı, kaybettiği her sette, oyunda ve puanda çığlıklar atan, oyun aralarında havlusunu başına örtüp ağlayan, raket parçalayan Zvonareva, böylesine dramatik ve heyecan verici bir maçı kaybetmesi sonrasında, çok sakin kalmayı başarabiliyor. Üstelik, ilk 2 sette sürekli ağlarken ve ayak bileğindeki sakatlıktan dolayı yakınırken. Peki, ya sonuç? Maçı kaybeden Vera, gün sonunda ayak bileğindeki sakatlığı bahane göstererek turnuvadan çekildiğini açıklıyor. Oyuna(!) bu kez, dünya 10 numarası Agnieszka Radwanska dahil oluyor.
Grupların son gününde, Victoria Azarenka ile mücadele eden Radwanska, ilk seti 6-4 kaybediyor ve ikinci sette 5-3 geriye düşüyor. 5-4'te maç puanı çevirip, seti 7-5 kazanmayı başarıyor. Üçüncü sette, Radwanska 4-1 üstünlüğü yakalıyor ve sandalye hakemine doğru bir havlu daha atılıyor. Bu kez Beyaz Rusya'dan...
3 mü etti..? Bacağında kocaman bir bandajla maçlara çıkan Serena Williams ve ağrılarla maçlarını oynayan ablası Venus'u saymadım. Saymayacağım da. Zira, bütün tenisçilerin telef olduğu er meydanında, son güne kadar ayakta kalabilmiş olmaları, onlara bir torpil şansı yaratıyor(!).
Wozniacki'nin sakatlığından bahsetmeye gerek var mı, açıkçası pek emin değilim. Daha doğrusu şöyle demeliyim: Wozniacki'nin burada yaşadıkları üzerine söylenecek o kadar çok şey var ki, bunların toplamı ayrı bir yazının konusu bile olabilir başlı başına ve bu konudan upuzun bir yazı çıkabilir. Bütün sezon izlediği strateji, katıldığı turnuva sayısı, Lüksemburg'a gidişi, Lüksemburg'da maçı bırakışı, Doha'ya sakat gelmesi, ikinci maçında Zvonareva'ya karşı mücadele ederken sakatlığının daha da ağırlaşması, bacağına giren kramplar, Jankovic maçında attığı ilk servislerin hızına en son 13-14 yaşındayken sahip olması, Serena'ya karşı oynadığı yarı final maçında Jankovic'e karşı oynadığı oyunun sadece biraz fazlasını oynayabilmesi vs vs... Ha, tabii, bir de unutmadan, maçı ikinci setin başında bırakması... Kesinlikle, vakit bulduğumda üzerine ayrıca düşmeye çalışacağım bunların. Nasıl olsa, önümüzde boş 2 ay var, elbet yazacak bir boşluk yaratılır.
Kısaca(!) özetlemek gerekirse, durumlar böyle. Açacak, girecek, karıştırılacak, irdelenecek çok yanı var bu olayların. Ama, Wozniacki'ninki başta olmak üzere, hepsi ayrı ayrı incelenebilecek hikayelere sahip. Tabii, oyuncularının sakatlıklarının hikayeleri bir yana, bir de bu durumun baş müessibi olan WTA Tour organizasyonu var ki, onların yaptığı hatalar bambaşka. Biraz da onlardan bahsetmek gerek.
İnsanların Grand Slam turnuvalarından sonra, - belki de Grand Slam turnuvalarıyla birlikte - en merakla, en heyecanla bekledikleri bu organizasyon, bu sene tam anlamıyla fiyaskoya dönüşmüş durumda. Kadın tenisçiler 10, erkek tenisçiler 11 aylık sezon takvimiyle boğuşuyorlar bir yılda. Her iki taraf da en azından sezonun 1 ay kısaltılmasına dair istekler de bulunuyor. Ama, kadınlar turu 9, erkekler turu 10 aylık bir takvime sahip olsa dahi, bunun bile yetersiz olduğu anlaşılacak kısa bir süre sonra. Yani, tek problem sezonun uzunluğu veya kısalığı değil. Sezon sonu turnuvası, ufak bir isim değişikliğine gidilerek, sezon başı turnuvası olarak, sezonun başında Avustralya Açık'ın oynandığı tarihlerde oynanabilir, pekala. Sıcaklardan dolayı oyuncuların sürekli şikayetçi olduğu Avustralya Açık da, daha ileri bir tarihe atılabilir. Sonra. Amerika Açık ile Avustralya Açık'ın arasının daha fazla açılmaması için, Amerika Açık, biraz daha ileri bir tarihe alınıp, sezon kapanışının yapıldığı turnuva olarak oynanabilir. Amerika Açık sonrasına 2-3 hafta, 250 ve 500'lük, daha çok isteğe bağlı katılımın olacağı turnuvalar koyulabilir belki. Bunun dışında... Sezonun çok büyük bir bölümünü sert kort turnuvaları oluşturmakta ve biliniyor ki, sakatlığa en çok sebebiyet veren kort türü, sert kort. Üstelik, bu sert kort sezonu Ağustos ile Kasım arasını kapsıyor. Yani, sezonun ikinci yarısını. Yani, oyuncuların zaten yavaş yavaş vücutlarının yorulmaya başladığı ayları. Sezonun başında da, nisan ayında başlayan toprak kort sezonuna kadar bir sert kort periyodu mevcut, ama asıl sorun yaratanı ikinci bölümdeki sert kort sezonu, bence.
Kısa keselim; sezonun ikinci yarısındaki sert kort baskınlığını kırmak kilit nokta fikrimce. Mesela, koskoca 10-11 aylık takvimlerde çim kort, yalnızca 5'er turnuva ile geçiştiriliyor erkekler ve kadınlarda. Toprak korttaki turnuva sayısı çok daha fazla, ama sert kortun yanında, o da biraz ezik kalıyor doğrusu. Yukarıda dediklerimize ek olarak, sezonun süresi biraz daha kısaltılabilir, sert kort turnuvalarının dominasyonu kırılabilir, Amerika Açık'ın ileri bir tarihe kaydırılması halinde, ağustos ayı içerisine 3-4 çim kort turnuvası daha eklenebilir, toprak kort sezonu biraz daha erken açılabilir vs vs... Bir de, sezon sonu şampiyonaları, inanılmaz nemli havası dolayısıyla kramp ve sakatlığa davetiye çıkaran yerlere değil de, daha sağlıklı yerlere verilebilir...
Tüm bunlar bir yana, yarın turnuvanın finali oynanacak Serena ve Venus Williams arasında. Benim, yarınki final için favorim, postun başındaki resimde. İlk 5 günde en iyi performansı gösteren oyuncu oydu, ama favorim olmasının bununla bir alakası yok. Sadece, sakatlık sebebiyle maçı bırakma şansının Venus'e göre daha az olduğunu düşünüyorum. 20 yılda birbirleriyle 382 defa oynamış kardeşleri yarın sezon sonu şampiyonası finalinde izleyeceğim için çok heyecanlıyım. Tabii, yerseniz...