10 Haziran 2011 Cuma
Çim Raporu
Queens'ten başlayalım. Burada çeyrek finaller Nadal-Tsonga, Roddick-Verdasco, Murray-Cilic şeklinde oluştu. Bir başka çeyrek finalist çimin acemisi Del Potro'yu 2 tie-break ile eleyen, son İstanbul Challenger şampiyonu Mannarino. Ama rakibi hava karardığı için belli olamadı; ya son şampiyon Querrey ya da Ward olacak. Cilic Marsel'i yenen Bellucci'yi ilk seti tie-break ile aldığı, ikinci seti de halka ile verdiği maçta yenebildi. Marsel olsa turlardı belki. Murray maçını alması zor. Verdasco Nalbandian'ı eleyerek çeyreğe gitti. Nalbandian burada iki maç kazandı, bu sevindirici. Roddick ise çıkış yakalamak için son şansı olan bu turnuvaya hazırlanmaya önceden başlamış ama yine de FLo karlısında zorlandı ilk maçında. Berrer'i tek oyun vererek geçen Tsonga, Llodra da 7 oyun sonunda maçtan çekilince güle oynaya çeyreğe gelmiş oldu. Nadal'ı yener diyorum, çünkü Nadal oldukça yorgun. Stepanek'e de set bıraktı zaten son maçında. Dünkü çiftler maçını da oynayamamış. Yeterine çim antremanı yapmıştır ve yorulmuştur diyorum.
Federer'in eksikliğinde Halle daha az göze batıyor. Burada son şampiyon Hewitt (ki Nalbandian ile yaptığı maç sonrası ikisi de dağılmıştı ve ancak bu hafta topparlanabildiler) burada 2 maç üst üste kazanıp iyi sinyaller verdi. Çeyrekteki rakibi Kohlschreiber. Monfils-Mayer eşleşmesi bende heyecan uyandırmıyor ama Petzschner-Raonic eşleşmesinden retro bir çim kort maçı çıkar. Çim severler kaçırmasın bence. Troicki-Berdych eşleşmesi de vasat olmuş bence. Burada geçen yılın Wimbledon çeyrek finalisti Lu, Mayer'e elenmiş. Puanlarına veda edecek gibi görünüyor 3 hafta sonra. Bir başka çim canavarı Haase, Dolgopolov'a çok yakın geçen 3 setlik maçın sonunda elenmiş. 2009 Wimbledon yarı finlisti Haas ise ilk turda ikinci seti tie-break ile aldığı maçta Seppi'ye kaybetmiş.
Kadınlarda Birmingham'da Lisicki çeyrek finale kadar gelmiş; rakibi Rybarikova. Durumu çok kötü değilmiş zaten, Fransa'da yanlışlıkla glutenli bir şeyler yediğinden sorun yaşadığını söylemiş. Ne glutenmiş diyorum. Diğer çeyrek finaller Peng-Erakovic, Riske-Hantuchova ve Lucic-Ivanovic şeklinde. Ivanovic burada yarı final yapabilir ama final yapamaz gibi hissediyorum.
Kopenhag'da ev sahibi Wozniacki tabi ki tur performansını sürdürüyor ve çeyrek finalde. Rakibi Brianti. Mattek-Sands Larsson'u eleyerek çeyreğe gelmiş ve Glatch-Strycova yolundan çeyreğe gelen Alman Barthel ile oynayacak. Safarova-Zhang ve Martic-Bondarenkodiğer eşleşmeler ki bu maçlar daha heyecanlı geçer diye tahmin ediyorum.
Federer'in eksikliğinde Halle daha az göze batıyor. Burada son şampiyon Hewitt (ki Nalbandian ile yaptığı maç sonrası ikisi de dağılmıştı ve ancak bu hafta topparlanabildiler) burada 2 maç üst üste kazanıp iyi sinyaller verdi. Çeyrekteki rakibi Kohlschreiber. Monfils-Mayer eşleşmesi bende heyecan uyandırmıyor ama Petzschner-Raonic eşleşmesinden retro bir çim kort maçı çıkar. Çim severler kaçırmasın bence. Troicki-Berdych eşleşmesi de vasat olmuş bence. Burada geçen yılın Wimbledon çeyrek finalisti Lu, Mayer'e elenmiş. Puanlarına veda edecek gibi görünüyor 3 hafta sonra. Bir başka çim canavarı Haase, Dolgopolov'a çok yakın geçen 3 setlik maçın sonunda elenmiş. 2009 Wimbledon yarı finlisti Haas ise ilk turda ikinci seti tie-break ile aldığı maçta Seppi'ye kaybetmiş.
Kadınlarda Birmingham'da Lisicki çeyrek finale kadar gelmiş; rakibi Rybarikova. Durumu çok kötü değilmiş zaten, Fransa'da yanlışlıkla glutenli bir şeyler yediğinden sorun yaşadığını söylemiş. Ne glutenmiş diyorum. Diğer çeyrek finaller Peng-Erakovic, Riske-Hantuchova ve Lucic-Ivanovic şeklinde. Ivanovic burada yarı final yapabilir ama final yapamaz gibi hissediyorum.
Kopenhag'da ev sahibi Wozniacki tabi ki tur performansını sürdürüyor ve çeyrek finalde. Rakibi Brianti. Mattek-Sands Larsson'u eleyerek çeyreğe gelmiş ve Glatch-Strycova yolundan çeyreğe gelen Alman Barthel ile oynayacak. Safarova-Zhang ve Martic-Bondarenkodiğer eşleşmeler ki bu maçlar daha heyecanlı geçer diye tahmin ediyorum.
9 Haziran 2011 Perşembe
7 Haziran 2011 Salı
Federer Halle'de Yok
Federer kasığında hissettiği bir rahatsızlık nedeni ile Halle'den çekilmeye karar vermiş.
Halle ile "ömür boyu" anlaşması olduğundan turnuva direktörü vermiş veriştirmiş. Kısaca özetlemek gerekirse "O kadar seyirci bilet aldı... Son dakikaya kadar bilmiyorduk... Böyle ömür boyu kontrat olmaz ki..." gibi bir şeyler söylemiş.
Benim anlamadığım bir kaç şey var. Birincisi ömür boyu anlaşma nedir ve bir sporcu bunu neden imzalar? İkincisi toprak slaminden hemen sonra çim turnuvası mı olur? Slam finalisti oyuncuların karakteri zıt bu iki zeminde arka arkaya oynamalarını beklemek biraz fazla değil midir? Peki ya slam finalisti bit oyuncu hemen ertesi gün için niye turnuva sözü verir? 2 slam arası 2 hafta olur mu?
Halle ile "ömür boyu" anlaşması olduğundan turnuva direktörü vermiş veriştirmiş. Kısaca özetlemek gerekirse "O kadar seyirci bilet aldı... Son dakikaya kadar bilmiyorduk... Böyle ömür boyu kontrat olmaz ki..." gibi bir şeyler söylemiş.
Benim anlamadığım bir kaç şey var. Birincisi ömür boyu anlaşma nedir ve bir sporcu bunu neden imzalar? İkincisi toprak slaminden hemen sonra çim turnuvası mı olur? Slam finalisti oyuncuların karakteri zıt bu iki zeminde arka arkaya oynamalarını beklemek biraz fazla değil midir? Peki ya slam finalisti bit oyuncu hemen ertesi gün için niye turnuva sözü verir? 2 slam arası 2 hafta olur mu?
6 Haziran 2011 Pazartesi
Roland Garros'tan Kalanlar #2: Federer, Djokovic ve Murray
Şüphesiz, Nadal dışında Roland Garros'taki en iyi 3 oyuncu, aldıkları sonuçlarla da ilintili olarak Federer, Djokovic ve Murray idi.
Federer turnuvayı kazanamamasına rağmen oyun olarak en iyi Roland Garros performanslarından birini gösterdi kesinlikle. Nadal'a kaybetmesi onun bu etkileyici performansından pek bir şey alıp götürmüyor. İlk turlarda en iyi zamanlarındaki gibi rakiplerini süpürerek yarı finale adını yazdırdı. Orada 43 maçlık serisi olan Djokovic'i yendi ve finalde de Nadal karşısında iyi bir performans gösterdi. Kazanamadı çünkü yabancıların tabiriyle "up&down" bir oyuncu tam olarak Federer. Türkçeleştirirsek oyun içinde iniş çıkışları çok fazla yaşayan, istikrarlı bir çizgide gidemeyen bir oyuncu. Bunun yanına ilerleyen yaşını ve buraya geldiği form durumunu da katarsak burada yaptığı final ve finalde aldığı set bile gerçekten başarı sayılmalı.
Federer yaşı ilerledikçe maç içi dengesizlikleri daha çok yaşamasına rağmen hala kesinlikle grand slam kazanma şansına sahip çünkü onu bu anlarda oyunda tutabilecek bir servisi var. Djokovic maçında her ne kadar harika oynasa da o kadar iyi servis atamasa maçı kaybedebilirdi. Roland Garros'ta bu seneki hızlı şartlar büyük dörtlüden en çok ona yaradı. Yine de Nadal'a karşı toprakta 5 setlik maç kazanmak için servisin yanına maç içi istikrarı da koymanız gerekiyor, ki bunu yapmak inanılmaz zor bir şey. Yine de grand slam kazanma şansı kesinlikle var çünkü çimde ve sertte servisi onu maçların içindeki sıkıntılı anlarda daha da fazla ayakta tutabilecek.
Ayrıca geçtiğimiz yaz çalışmaya başladığı Paul Annacone'un faydasını da muhtemelen bu sene Wimbledon'da fazlasıyla hissedecek. Geçen sene Wimbledon sonrası herkes Annacone'un ne kadar faydalı olduğundan bahsediyordu ama bence gereksiz derecede abartıldı. Öyle ya da böyle çim kort dışında geri çizgi oyununa fazlasıyla muhtaçsınız. Gerçi 2000'li yıllarda yavaşlayan ve ikinci hafta kelleştikten sonra daha da ağır hale gelen çimde de geri çizgi oyunu daha fazla oynanır oldu ama kıyaslayacak olursak hala puanların en kısa tutulabildiği yer çim. Servisini en etkin orada kullanabilir, Annacone ile geliştirdiği file önü oyununun hünerlerini orada gösterebilir ve "first strike" tenis stratejisini orada daha iyi uygulayabilir. Kesinlikle Nadal ile birlikte en büyük favori. Nadal, Roland Garros'u kazanıp kendine güvenini arttırmamış olsa Federer'i tek başına en üste yazardım hatta.
Djokovic içinse endişelenecek çok bir şey yok. Evet 6 ay inanılmaz tenis oynadı, Nadal ve Federer'i defalarca yendi ama sonunda bu sene oynanan 2 grand slam'i Nadal ile paylaşmak durumunda kaldı. Her ne kadar Nadal'dan sadece 1 yaş küçük olsa da onun yarısı kadar bile tecrübeye sahip değil Djokovic henüz. Bu saatten sonra yapacak bir şeyi yok. Dönüp arkasına bakmaması gerekiyor. Kendini bu sezon mental olarak güçlendirdiğini biliyoruz ama mental güç dediğimiz şey, eninde sonunda doğuştan gelen bir şey. Djokovic hala zor durumlara düştüğünde kolay toparlanması garanti olan bir oyuncu değil. Olması da kolay görünmüyor. Demek istediğim uzun vadede bunun onu kötü etkileyeceği değil. Örnek vermek gerekirse, Federer maçı güzel bir örnek. Seyircinin Federer tarafında olmasına sinirlenip, bunu bile bile hakeme şüpheli toplarda fazla itiraz etmesi, aldığı uyarı üzerine hakemle gidip konuşması ve seyirciyi daha da fazla karşısına alması...
Djokovic her zaman seyircinin yanında olmasını seven bir oyuncu oldu. Bunda garip bir şey yok ama seyircinin karşısında olmasına alışık değil ve bunu garipsiyor. "Neden beni desteklemiyorlar?" diye düşünüyor ve kafası orada dağılıyor. Finalde de aynı durumu Nadal yaşadı ama bundan hiç etkilenmedi. Djokovic her ne kadar kendini geliştirirse geliştirsin, tenis oynadıkları sürece Nadal ve Federer'in kendisinden daha fazla saygı göreceğini, grand slam maçlarında seyircinin gözünde her zaman bu ikilinin arkasında kalacağını kabul etmeli ve kafasını ona göre hazırlamalı. Wimbledon şansı hakkında daha sonra sadece Wimbledon özelinde yazacağımız yazıda detaylıca konuşuruz.
Son olarak Murray. Bu toprak sezonunu çok iyi geçirdiği kesin. Bunda da en büyük etken kafasındaki rahatlıktı bence. Avustralya Açık'taki finali sonrası yine bir buhran dönemine girdi. Üst üste maçlar kaybetti ve toprak sezonuna üzerinde hiç baskı, stres olmadan girdi. Monte Carlo'da Nadal'a karşı oynadığı maçla moral bulup havaya girdi ve sonunda iyi sonuçlar geldi. Monte Carlo yarı finali, Roma yarı finali ve Roland Garros yarı finali. Toprakta artık daha iyi kayıyor, forehand'ini biraz olsun daha iyi kullanıyor ve puanları nasıl oynaması gerektiğini daha iyi biliyor. Hiçbir zaman toprakta, sertte olduğundan daha iyi bir oyuncu olamayacak ama en azından bu seviyesini muhafaza edebilir çünkü bu seviyede oynayabileceğini gördü.
Bir de sakatlık meselesi var tabii. Sakatlık onu çok fazla etkiliyor gibi görünmedi açıkçası ama çok fazla ağrı kesici aldığı için acıyı hissetmiyor olabilir. Eğer ciddi bir sakatlıksa Wimbledon öncesi bunu riske etmesi çok büyük hata. Gerekirse Queen's'i pas geçip Wimbledon'a hazırlamalı kendini zira Wimbledon'da kazanması Roland Garros'ta kazanmasına oranla çok daha realistik gözüken bir hedef. Bu kadar zorlamasının sebebini de kendisi için özellikle Avustralya Açık'taki final sebebiyle "mücadeleyi çabuk bırakıyor" eleştirileri olduğunu düşünüyorum. Bu toprak sezonunda her şeyden öte kendisini, inadını, mücadeleci yapısını ispatlamak ister gibiydi...
Federer turnuvayı kazanamamasına rağmen oyun olarak en iyi Roland Garros performanslarından birini gösterdi kesinlikle. Nadal'a kaybetmesi onun bu etkileyici performansından pek bir şey alıp götürmüyor. İlk turlarda en iyi zamanlarındaki gibi rakiplerini süpürerek yarı finale adını yazdırdı. Orada 43 maçlık serisi olan Djokovic'i yendi ve finalde de Nadal karşısında iyi bir performans gösterdi. Kazanamadı çünkü yabancıların tabiriyle "up&down" bir oyuncu tam olarak Federer. Türkçeleştirirsek oyun içinde iniş çıkışları çok fazla yaşayan, istikrarlı bir çizgide gidemeyen bir oyuncu. Bunun yanına ilerleyen yaşını ve buraya geldiği form durumunu da katarsak burada yaptığı final ve finalde aldığı set bile gerçekten başarı sayılmalı.
Federer yaşı ilerledikçe maç içi dengesizlikleri daha çok yaşamasına rağmen hala kesinlikle grand slam kazanma şansına sahip çünkü onu bu anlarda oyunda tutabilecek bir servisi var. Djokovic maçında her ne kadar harika oynasa da o kadar iyi servis atamasa maçı kaybedebilirdi. Roland Garros'ta bu seneki hızlı şartlar büyük dörtlüden en çok ona yaradı. Yine de Nadal'a karşı toprakta 5 setlik maç kazanmak için servisin yanına maç içi istikrarı da koymanız gerekiyor, ki bunu yapmak inanılmaz zor bir şey. Yine de grand slam kazanma şansı kesinlikle var çünkü çimde ve sertte servisi onu maçların içindeki sıkıntılı anlarda daha da fazla ayakta tutabilecek.
Ayrıca geçtiğimiz yaz çalışmaya başladığı Paul Annacone'un faydasını da muhtemelen bu sene Wimbledon'da fazlasıyla hissedecek. Geçen sene Wimbledon sonrası herkes Annacone'un ne kadar faydalı olduğundan bahsediyordu ama bence gereksiz derecede abartıldı. Öyle ya da böyle çim kort dışında geri çizgi oyununa fazlasıyla muhtaçsınız. Gerçi 2000'li yıllarda yavaşlayan ve ikinci hafta kelleştikten sonra daha da ağır hale gelen çimde de geri çizgi oyunu daha fazla oynanır oldu ama kıyaslayacak olursak hala puanların en kısa tutulabildiği yer çim. Servisini en etkin orada kullanabilir, Annacone ile geliştirdiği file önü oyununun hünerlerini orada gösterebilir ve "first strike" tenis stratejisini orada daha iyi uygulayabilir. Kesinlikle Nadal ile birlikte en büyük favori. Nadal, Roland Garros'u kazanıp kendine güvenini arttırmamış olsa Federer'i tek başına en üste yazardım hatta.
Djokovic içinse endişelenecek çok bir şey yok. Evet 6 ay inanılmaz tenis oynadı, Nadal ve Federer'i defalarca yendi ama sonunda bu sene oynanan 2 grand slam'i Nadal ile paylaşmak durumunda kaldı. Her ne kadar Nadal'dan sadece 1 yaş küçük olsa da onun yarısı kadar bile tecrübeye sahip değil Djokovic henüz. Bu saatten sonra yapacak bir şeyi yok. Dönüp arkasına bakmaması gerekiyor. Kendini bu sezon mental olarak güçlendirdiğini biliyoruz ama mental güç dediğimiz şey, eninde sonunda doğuştan gelen bir şey. Djokovic hala zor durumlara düştüğünde kolay toparlanması garanti olan bir oyuncu değil. Olması da kolay görünmüyor. Demek istediğim uzun vadede bunun onu kötü etkileyeceği değil. Örnek vermek gerekirse, Federer maçı güzel bir örnek. Seyircinin Federer tarafında olmasına sinirlenip, bunu bile bile hakeme şüpheli toplarda fazla itiraz etmesi, aldığı uyarı üzerine hakemle gidip konuşması ve seyirciyi daha da fazla karşısına alması...
Djokovic her zaman seyircinin yanında olmasını seven bir oyuncu oldu. Bunda garip bir şey yok ama seyircinin karşısında olmasına alışık değil ve bunu garipsiyor. "Neden beni desteklemiyorlar?" diye düşünüyor ve kafası orada dağılıyor. Finalde de aynı durumu Nadal yaşadı ama bundan hiç etkilenmedi. Djokovic her ne kadar kendini geliştirirse geliştirsin, tenis oynadıkları sürece Nadal ve Federer'in kendisinden daha fazla saygı göreceğini, grand slam maçlarında seyircinin gözünde her zaman bu ikilinin arkasında kalacağını kabul etmeli ve kafasını ona göre hazırlamalı. Wimbledon şansı hakkında daha sonra sadece Wimbledon özelinde yazacağımız yazıda detaylıca konuşuruz.
Son olarak Murray. Bu toprak sezonunu çok iyi geçirdiği kesin. Bunda da en büyük etken kafasındaki rahatlıktı bence. Avustralya Açık'taki finali sonrası yine bir buhran dönemine girdi. Üst üste maçlar kaybetti ve toprak sezonuna üzerinde hiç baskı, stres olmadan girdi. Monte Carlo'da Nadal'a karşı oynadığı maçla moral bulup havaya girdi ve sonunda iyi sonuçlar geldi. Monte Carlo yarı finali, Roma yarı finali ve Roland Garros yarı finali. Toprakta artık daha iyi kayıyor, forehand'ini biraz olsun daha iyi kullanıyor ve puanları nasıl oynaması gerektiğini daha iyi biliyor. Hiçbir zaman toprakta, sertte olduğundan daha iyi bir oyuncu olamayacak ama en azından bu seviyesini muhafaza edebilir çünkü bu seviyede oynayabileceğini gördü.
Bir de sakatlık meselesi var tabii. Sakatlık onu çok fazla etkiliyor gibi görünmedi açıkçası ama çok fazla ağrı kesici aldığı için acıyı hissetmiyor olabilir. Eğer ciddi bir sakatlıksa Wimbledon öncesi bunu riske etmesi çok büyük hata. Gerekirse Queen's'i pas geçip Wimbledon'a hazırlamalı kendini zira Wimbledon'da kazanması Roland Garros'ta kazanmasına oranla çok daha realistik gözüken bir hedef. Bu kadar zorlamasının sebebini de kendisi için özellikle Avustralya Açık'taki final sebebiyle "mücadeleyi çabuk bırakıyor" eleştirileri olduğunu düşünüyorum. Bu toprak sezonunda her şeyden öte kendisini, inadını, mücadeleci yapısını ispatlamak ister gibiydi...
Roland Garros'tan Kalanlar #1: Toprakta Hala Nadal
Roland Garros sırasında pek yazamadık. Turnuva sonrası gözlemlerimizi bir yazı dizisi halinde aktaralım istedim.
Dünya 1 numarası, Roland Garros öncesi bahis bürolarında 1 numaralı favori olmasına rağmen net favori değildi. Djokovic ile aralarında çok az bir fark bulunuyordu. İlk turda Isner'ı 5 sette geçmesinin ardından Djokovic ile Nadal eşit derecede favori gösterildi. Djokovic 4. turda Gasquet karşısında kazandıktan ve Fognini'nin çekilmesiyle adını yarı finale yazdırdıktan sonra işler daha da değişti. Djokovic yarı finalin ilk ismiyken, Nadal çeyrek finalde Soderling sınavını geçmek zorundaydı ve bu noktada Djokovic turnuvanın 1 numaralı favorisi haline geldi.
Zaten bahis büroları bir kenara, oyunu izleyenlerin, takip edenlerin turnuva başlamadan önce bile 1 numaralı favorisiydi Djokovic. Turnuva ilerledikçe Djokovic'i favori gösterenlerin sayısı daha da arttı. Ben ise tam tersine turnuva öncesi burada Djokovic favorim derken, turnuva ilerledikçe Nadal'ın kazanacağını düşündüğümü söyledim. Çok mantıklı bir dayanağı yoktu aslında. Oyun olarak Djokovic'in Nadal'dan daha iyi olduğu kesindi. Hatta Federer de daha iyi oynuyordu, ki Federer çeyrek finale kadar gelinen bölümde turnuvanın en iyi oynayan oyuncusuydu. Nadal'ın kazanacağını düşünmemin en önemli sebeplerden biri herhangi bir sakatlık sorunu olmamasıydı bir kere. Her ne kadar buraya formda gelmese de sakat olmayan bir Nadal'ın burada bir maç dahi kaybetmediğini unutmamak lazım. Maçların 5 set üzerinden oynandığını da. İlk turda Isner maçı bunun en güzel örneği. Madrid'de oynanan bir maç olsa 3 setlik bir Isner galibiyeti çıkabilirdi ama 5 setlik bir maçta bu çok çok zor.
Sezon başında Avustralya Açık'taki gripten sonra kondüsyon olarak aslında hiç de iyi gözükmedi İspanyol. Indian Wells ve Miami finallerinde kaybederken maçın sonlarında fiziksel olarak düşen taraftı Djokovic'e karşı. Toprak sezonunda yavaş yavaş toparladı bu durumunu. Kirpi ile konuşurken sürekli Nadal'ın toprak sezonuyla birlikte kondüsyonunu toplayacağını, Avrupa'nın bahar havasının her zaman kendisine iyi geldiğini söylüyordu. Doğru da diyordu. Yavaş yavaş toparlayan kondüsyonu Roland Garros'ta yeniden silahı haline geldi. 2-3 ay önce neredeyse oyununun zayıflığı olan kondüsyonu, ki normalde Rafa'nın kariyerindeki en önemli birkaç silahından biridir, eski haline dönmüştü. İlk turdaki 4 saatlik maçtan sonra ikinci turda Andujar maçındaki dayanıklılığını, o son setteki geri dönüşünü gördükten sonra giderek toparlandığına inanmaya başladım. Röportajlarında da sürekli antrenmanlarda iyi oynadığını, güven sorunu olduğu için bunu maçta korta yansıtamadığını söylüyordu. Sadece ona güven verecek bir galibiyete ihtiyacı vardı. Çeyrek finalde geldi bu Soderling karşısında. Şampiyonluk yolundaki en kilit maçlardan biriydi o maç. Kazanması bir yana, iyi oynayarak rahat kazanması kendine güvenini yerine getirdi. Maç sonrası yaptığı açıklamada adeta ağzına pelesenk ettiği güven eksikliğinden daha az bahseder oldu.
Bir diğer nokta da defansif oyunu. Nadal, uzun bir süredir oyununu agresifleştirmek için büyük bir gayret gösteriyor. Artan basit hata sayıları, file önüne daha çok gelmeye çalışması, daha iyi servis atarak puanları kısa tutmaya çalışması, drive vole denemeleri bunların işaretleri. Ama Nadal doğal bir defans oyuncusu olduğu için bunlar üzerine her ne kadar çalışsa da mükemmelleşemiyor. Bu yeni oyunuyla hala neredeyse herkesi yeniyor ama Murray, Federer, Djokovic, Soderling ve Del Potro gibi şu an turda Nadal'ı yenmeye en yakın oyuncular karşısında o muazzam defansını ortaya koymadan kolay kolay kazanma şansı olmuyor. Bunun daha çok farkında gözüktü bu turnuvada. Çeyrek final, yarı final ve final maçlarındaki savunması Nadal'dan son zamanlarda görmediğimiz düzeyde iyiydi. Roma finalinde Djokovic'e karşı sürekli iyi oynadığını söyleyip duruyor ama orada yaptığı savunma ile bu turnuvanın son bölümünde yaptığı savunma arasında büyük farklar var. Nadal şunun farkında: Her ne kadar defansif oyuncu kimliğinden sıyrılmaya çalışsa da, ki sıyrıldı da aslında, defansı olmadan yenilmez kimliğini kaybediyor. Bu turnuvaya ona kazandıran, en sadık dostu olan müthiş geri çizgi savunması oldu yine. Tabii, ayrıca basit hata sayılarını azaltması.
Nadal sonuç olarak 2009'dan sonra en sıkıntılı geldiği sene olan 2011'de çok formda olan Djokovic ve turnuva sırasında harika form tutan Federer'e rağmen şampiyon olmayı başardı. Muhtemelen kariyerinde en hızlı şartlarda oynadığı Roland Garros'tu bu ayrıca. 2 ay yağmur yüzü görmemiş kortlar hızlanmış, yeni toplar da adeta uçuyordu. Seneye hava şartları, dolayısıyla kort hızı nasıl olur bilinmez ancak topların aynı kalacağı kesin. Babolat ile 5 senelik bir anlaşma var ve 2015'e kadar bu toplarla oynanacak turnuva. Nadal için toplar büyük dezavantaj değil çünkü Dunlop toplarla çok büyük fark yok arada ama iyi servisçilere apayrı bir avantaj sağlıyor.
Normalde burada Federer'in servisini rahat çeviren Nadal, dün çok fazla ace ve servis winner yedi. Yarı finalde Federer'in Djokovic karşısındaki servis performansını da biliyoruz. Aslında hiç de fena bir şans değildi Federer adına. Son dönemlerdeki en iyi formunu yakalamış, Djokovic'i saf dışı bırakmış ve çok iyi olmayan bir Nadal bulmuştu karşısında. Yine de olmadı. Olmadı, çünkü eşleşme olarak onun için olup olabilecek en kötü eşleşme. 7 senedir Nadal'ın topspin'li forehand'inden kendi tek el backhand'ine gelen toplara bir çözüm bulamayan Federer, tembel ya da aptal değil elbet. Sadece buna çözüm üretmenin pek imkanı yok. Dünkü maçta zaman zaman backhand'i de iyi çalıştı. Geçen sezonki tur finallerinde Nadal'a karşı backhand'i çok iyi çalışmıştı ama toprakta Nadal'a karşı backhand'de bu kadar sağlam durduğunu da hatırlamıyorum. Yine de maçın önemli anlarında o backhand fileye takıldı, dışarı gitti. Grand slam finalinden grand slam finaline, Federer-Nadal maçından Federer-Nadal maçına tenis izleyenlerin "Federer çok basit hata yapıyor, ondan kaybediyor" yorumlarıyla yine karşı karşıyayız ama papağan gibi aynı soruya aynı cevabı vermeye gerek yok. Tenisi bilen, takip eden işin aslını da biliyor. Nadal ile Federer kortun iki tarafında karşı karşıya oldukları sürece Nadal o forehand'i Federer'in backhand'ine vuracak ve Federer'in de o backhand'i filede kalmaya devam edecek...
Dünya 1 numarası, Roland Garros öncesi bahis bürolarında 1 numaralı favori olmasına rağmen net favori değildi. Djokovic ile aralarında çok az bir fark bulunuyordu. İlk turda Isner'ı 5 sette geçmesinin ardından Djokovic ile Nadal eşit derecede favori gösterildi. Djokovic 4. turda Gasquet karşısında kazandıktan ve Fognini'nin çekilmesiyle adını yarı finale yazdırdıktan sonra işler daha da değişti. Djokovic yarı finalin ilk ismiyken, Nadal çeyrek finalde Soderling sınavını geçmek zorundaydı ve bu noktada Djokovic turnuvanın 1 numaralı favorisi haline geldi.
Zaten bahis büroları bir kenara, oyunu izleyenlerin, takip edenlerin turnuva başlamadan önce bile 1 numaralı favorisiydi Djokovic. Turnuva ilerledikçe Djokovic'i favori gösterenlerin sayısı daha da arttı. Ben ise tam tersine turnuva öncesi burada Djokovic favorim derken, turnuva ilerledikçe Nadal'ın kazanacağını düşündüğümü söyledim. Çok mantıklı bir dayanağı yoktu aslında. Oyun olarak Djokovic'in Nadal'dan daha iyi olduğu kesindi. Hatta Federer de daha iyi oynuyordu, ki Federer çeyrek finale kadar gelinen bölümde turnuvanın en iyi oynayan oyuncusuydu. Nadal'ın kazanacağını düşünmemin en önemli sebeplerden biri herhangi bir sakatlık sorunu olmamasıydı bir kere. Her ne kadar buraya formda gelmese de sakat olmayan bir Nadal'ın burada bir maç dahi kaybetmediğini unutmamak lazım. Maçların 5 set üzerinden oynandığını da. İlk turda Isner maçı bunun en güzel örneği. Madrid'de oynanan bir maç olsa 3 setlik bir Isner galibiyeti çıkabilirdi ama 5 setlik bir maçta bu çok çok zor.
Sezon başında Avustralya Açık'taki gripten sonra kondüsyon olarak aslında hiç de iyi gözükmedi İspanyol. Indian Wells ve Miami finallerinde kaybederken maçın sonlarında fiziksel olarak düşen taraftı Djokovic'e karşı. Toprak sezonunda yavaş yavaş toparladı bu durumunu. Kirpi ile konuşurken sürekli Nadal'ın toprak sezonuyla birlikte kondüsyonunu toplayacağını, Avrupa'nın bahar havasının her zaman kendisine iyi geldiğini söylüyordu. Doğru da diyordu. Yavaş yavaş toparlayan kondüsyonu Roland Garros'ta yeniden silahı haline geldi. 2-3 ay önce neredeyse oyununun zayıflığı olan kondüsyonu, ki normalde Rafa'nın kariyerindeki en önemli birkaç silahından biridir, eski haline dönmüştü. İlk turdaki 4 saatlik maçtan sonra ikinci turda Andujar maçındaki dayanıklılığını, o son setteki geri dönüşünü gördükten sonra giderek toparlandığına inanmaya başladım. Röportajlarında da sürekli antrenmanlarda iyi oynadığını, güven sorunu olduğu için bunu maçta korta yansıtamadığını söylüyordu. Sadece ona güven verecek bir galibiyete ihtiyacı vardı. Çeyrek finalde geldi bu Soderling karşısında. Şampiyonluk yolundaki en kilit maçlardan biriydi o maç. Kazanması bir yana, iyi oynayarak rahat kazanması kendine güvenini yerine getirdi. Maç sonrası yaptığı açıklamada adeta ağzına pelesenk ettiği güven eksikliğinden daha az bahseder oldu.
Bir diğer nokta da defansif oyunu. Nadal, uzun bir süredir oyununu agresifleştirmek için büyük bir gayret gösteriyor. Artan basit hata sayıları, file önüne daha çok gelmeye çalışması, daha iyi servis atarak puanları kısa tutmaya çalışması, drive vole denemeleri bunların işaretleri. Ama Nadal doğal bir defans oyuncusu olduğu için bunlar üzerine her ne kadar çalışsa da mükemmelleşemiyor. Bu yeni oyunuyla hala neredeyse herkesi yeniyor ama Murray, Federer, Djokovic, Soderling ve Del Potro gibi şu an turda Nadal'ı yenmeye en yakın oyuncular karşısında o muazzam defansını ortaya koymadan kolay kolay kazanma şansı olmuyor. Bunun daha çok farkında gözüktü bu turnuvada. Çeyrek final, yarı final ve final maçlarındaki savunması Nadal'dan son zamanlarda görmediğimiz düzeyde iyiydi. Roma finalinde Djokovic'e karşı sürekli iyi oynadığını söyleyip duruyor ama orada yaptığı savunma ile bu turnuvanın son bölümünde yaptığı savunma arasında büyük farklar var. Nadal şunun farkında: Her ne kadar defansif oyuncu kimliğinden sıyrılmaya çalışsa da, ki sıyrıldı da aslında, defansı olmadan yenilmez kimliğini kaybediyor. Bu turnuvaya ona kazandıran, en sadık dostu olan müthiş geri çizgi savunması oldu yine. Tabii, ayrıca basit hata sayılarını azaltması.
Nadal sonuç olarak 2009'dan sonra en sıkıntılı geldiği sene olan 2011'de çok formda olan Djokovic ve turnuva sırasında harika form tutan Federer'e rağmen şampiyon olmayı başardı. Muhtemelen kariyerinde en hızlı şartlarda oynadığı Roland Garros'tu bu ayrıca. 2 ay yağmur yüzü görmemiş kortlar hızlanmış, yeni toplar da adeta uçuyordu. Seneye hava şartları, dolayısıyla kort hızı nasıl olur bilinmez ancak topların aynı kalacağı kesin. Babolat ile 5 senelik bir anlaşma var ve 2015'e kadar bu toplarla oynanacak turnuva. Nadal için toplar büyük dezavantaj değil çünkü Dunlop toplarla çok büyük fark yok arada ama iyi servisçilere apayrı bir avantaj sağlıyor.
Normalde burada Federer'in servisini rahat çeviren Nadal, dün çok fazla ace ve servis winner yedi. Yarı finalde Federer'in Djokovic karşısındaki servis performansını da biliyoruz. Aslında hiç de fena bir şans değildi Federer adına. Son dönemlerdeki en iyi formunu yakalamış, Djokovic'i saf dışı bırakmış ve çok iyi olmayan bir Nadal bulmuştu karşısında. Yine de olmadı. Olmadı, çünkü eşleşme olarak onun için olup olabilecek en kötü eşleşme. 7 senedir Nadal'ın topspin'li forehand'inden kendi tek el backhand'ine gelen toplara bir çözüm bulamayan Federer, tembel ya da aptal değil elbet. Sadece buna çözüm üretmenin pek imkanı yok. Dünkü maçta zaman zaman backhand'i de iyi çalıştı. Geçen sezonki tur finallerinde Nadal'a karşı backhand'i çok iyi çalışmıştı ama toprakta Nadal'a karşı backhand'de bu kadar sağlam durduğunu da hatırlamıyorum. Yine de maçın önemli anlarında o backhand fileye takıldı, dışarı gitti. Grand slam finalinden grand slam finaline, Federer-Nadal maçından Federer-Nadal maçına tenis izleyenlerin "Federer çok basit hata yapıyor, ondan kaybediyor" yorumlarıyla yine karşı karşıyayız ama papağan gibi aynı soruya aynı cevabı vermeye gerek yok. Tenisi bilen, takip eden işin aslını da biliyor. Nadal ile Federer kortun iki tarafında karşı karşıya oldukları sürece Nadal o forehand'i Federer'in backhand'ine vuracak ve Federer'in de o backhand'i filede kalmaya devam edecek...
Şampiyon Nadal!
Nadal, Roland Garros finalinde Federer'i bir kez daha yenerek buradaki altıncı, tüm grand slam'lerdeki onuncu şampiyonluğuna ulaştı.
Finale iyi başlayan taraf Federer oldu. Djokovic maçının başında olduğu gibi yine çok ısırgandı ve karşıda gergin bir Nadal olunca erken kırdığı servisle sette büyük avantaj yakaladı. 5-2 ve Nadal servisinde yakaladığı set puanına kadar her şey onun tarafında gözükürken o puanda attığı dropshot'un milimetrelerle dışarı düşmesi sonunda işler tersine dönmeye başladı. Savunmasını birkaç gömlek birden arttıran Nadal, Federer'in de biraz yeryüzüne dönmesiyle sete tutundu. Arka arkaya kazandığı oyunlarla ilk seti 7-5 alınca maçın açık favorisi haline gelmişti zaten.
Nadal ilk sette yakaladığı seriyi ikinci setin başında da devam ettirdi. Üst üste kazandığı oyunlarla 2-0 öne geçti ve double break için de fırsatlar yakaladı ama bunu başaramadı. Bir süre oyundan düştükten sonra yine toparlayan Federer servis kırarak sete geri dönse de bir sonraki oyunu çok iyi oynayan Nadal yine servis kırarak 5-4 öne geçti. Burada set puanında yağmur yağmaya başladı ve o oynanan puanı kaybettikten sonra oyun durdu. 10 dakikalık bir aranın ardından maç devam etti ve Nadal servisini kırdırdı.
Federer için maça girme şansı yeniden gelmişti ama Nadal yine mental gücünü ortaya koyarak tiebreak'te üstün olan taraf oldu. 7-3'lük rahat bir tiebreak çıkardı. Federer her ne kadar 3. seti geriden gelerek alsa da maç için fazla ümidi yoktu. 4. sette tekrar kendini toparlayan ve yenileyen Nadal maçtaki en iyi oyununu bu sette oynayarak 0-40'tan kurtardığı ilk oyun sonrasında bu seti 6-1 ile aldı.
Böylece Borg ile şampiyonluk sayısı eşitlenmiş oldu Roland Garros'ta ve çoğu kişi gelmiş geçmiş en iyi toprak kort oyuncusu olduğunu söyledi. Bana göre bu şampiyonluğu kazanmadan önce de öyleydi, sadece farkı açtı. Aslında bu gelmiş geçmiş en iyi oyuncu olayının saçmalığını hep söylerim. Toprakta gelmiş geçmiş en dominant oyuncu desem daha doğru olur. Borg'un inanılmaz Roland Garros'lar çıkarttığını biliyoruz ama dominasyonu bir Nadal kadar değil. Nadal'ın Roland Garros dışında önemli toprak kort turnuvalarında da inanılmaz serileri var. Mesela Monte Carlo, mesela Roma.
Geçen yıla benzeyen bir Roland Garros oldu Nadal açısından. Sadece kazandığı kupa açısından değil. Geçen sene bu turnuvaya 2 numara olarak girmişti ve turnuvadan sonra 1 numara çıkma şansı çok azdı. Federer'in yarı finalden önce elenmesi, kendisinin turnuvayı kazanması gerekiyordu. Federer çeyrekte kaybetti, Nadal şampiyon oldu ve 1 numaranın sahibi oldu. Bu sene 1 numara olarak girdi ama turnuva sonrası 1 numara çıkma şansı çok azdı. Djokovic gibi inanılmaz bir sezon başlangıcı yapan bir adam için burada en azından final bekleniyordu. Hatta çoğunluğun da şampiyonluk için Nadal'dan da büyük favorisiydi. O Djokovic yarıda kaybetti ve Nadal da şampiyon oldu. 1 numarayı korudu. 4 hafta daha o koltukta oturması kesin Rafa'nın. Gerisini Wimbledon performansı belirleyecek. Djokovic orada da final yaparsa 1 numarayı geri alıyor. Nadal ise kazanamadığı takdirde 1 numarayı kaybedecek. Ayrıca orada buradakinden de daha büyük bir tehdit olacak Federer var. Nadal ve Federer en büyük favoriler olarak görülüyor form durumlarını yukarı çekmeleri ve geçmiş Wimbledon karneleri göz önüne alındığında. Arkalarından ufak bir farkla Djokovic'i söyleyebiliriz. Murray de eğer sakatlığından kurtulabilirse kesinlikle favorilerden biri. Roddick? Geçen sene çimde Sela ve Lu'ya kaybeden birini her ne kadar çok iyi bir çim oyuncusu olsa da bu dörtlünün yanına yazamıyorum. Queen's ve Wimbledon'ın erken turlarındaki performansını ve tabii kurasını bekleyelim derim onun için...
Finale iyi başlayan taraf Federer oldu. Djokovic maçının başında olduğu gibi yine çok ısırgandı ve karşıda gergin bir Nadal olunca erken kırdığı servisle sette büyük avantaj yakaladı. 5-2 ve Nadal servisinde yakaladığı set puanına kadar her şey onun tarafında gözükürken o puanda attığı dropshot'un milimetrelerle dışarı düşmesi sonunda işler tersine dönmeye başladı. Savunmasını birkaç gömlek birden arttıran Nadal, Federer'in de biraz yeryüzüne dönmesiyle sete tutundu. Arka arkaya kazandığı oyunlarla ilk seti 7-5 alınca maçın açık favorisi haline gelmişti zaten.
Nadal ilk sette yakaladığı seriyi ikinci setin başında da devam ettirdi. Üst üste kazandığı oyunlarla 2-0 öne geçti ve double break için de fırsatlar yakaladı ama bunu başaramadı. Bir süre oyundan düştükten sonra yine toparlayan Federer servis kırarak sete geri dönse de bir sonraki oyunu çok iyi oynayan Nadal yine servis kırarak 5-4 öne geçti. Burada set puanında yağmur yağmaya başladı ve o oynanan puanı kaybettikten sonra oyun durdu. 10 dakikalık bir aranın ardından maç devam etti ve Nadal servisini kırdırdı.
Federer için maça girme şansı yeniden gelmişti ama Nadal yine mental gücünü ortaya koyarak tiebreak'te üstün olan taraf oldu. 7-3'lük rahat bir tiebreak çıkardı. Federer her ne kadar 3. seti geriden gelerek alsa da maç için fazla ümidi yoktu. 4. sette tekrar kendini toparlayan ve yenileyen Nadal maçtaki en iyi oyununu bu sette oynayarak 0-40'tan kurtardığı ilk oyun sonrasında bu seti 6-1 ile aldı.
Böylece Borg ile şampiyonluk sayısı eşitlenmiş oldu Roland Garros'ta ve çoğu kişi gelmiş geçmiş en iyi toprak kort oyuncusu olduğunu söyledi. Bana göre bu şampiyonluğu kazanmadan önce de öyleydi, sadece farkı açtı. Aslında bu gelmiş geçmiş en iyi oyuncu olayının saçmalığını hep söylerim. Toprakta gelmiş geçmiş en dominant oyuncu desem daha doğru olur. Borg'un inanılmaz Roland Garros'lar çıkarttığını biliyoruz ama dominasyonu bir Nadal kadar değil. Nadal'ın Roland Garros dışında önemli toprak kort turnuvalarında da inanılmaz serileri var. Mesela Monte Carlo, mesela Roma.
Geçen yıla benzeyen bir Roland Garros oldu Nadal açısından. Sadece kazandığı kupa açısından değil. Geçen sene bu turnuvaya 2 numara olarak girmişti ve turnuvadan sonra 1 numara çıkma şansı çok azdı. Federer'in yarı finalden önce elenmesi, kendisinin turnuvayı kazanması gerekiyordu. Federer çeyrekte kaybetti, Nadal şampiyon oldu ve 1 numaranın sahibi oldu. Bu sene 1 numara olarak girdi ama turnuva sonrası 1 numara çıkma şansı çok azdı. Djokovic gibi inanılmaz bir sezon başlangıcı yapan bir adam için burada en azından final bekleniyordu. Hatta çoğunluğun da şampiyonluk için Nadal'dan da büyük favorisiydi. O Djokovic yarıda kaybetti ve Nadal da şampiyon oldu. 1 numarayı korudu. 4 hafta daha o koltukta oturması kesin Rafa'nın. Gerisini Wimbledon performansı belirleyecek. Djokovic orada da final yaparsa 1 numarayı geri alıyor. Nadal ise kazanamadığı takdirde 1 numarayı kaybedecek. Ayrıca orada buradakinden de daha büyük bir tehdit olacak Federer var. Nadal ve Federer en büyük favoriler olarak görülüyor form durumlarını yukarı çekmeleri ve geçmiş Wimbledon karneleri göz önüne alındığında. Arkalarından ufak bir farkla Djokovic'i söyleyebiliriz. Murray de eğer sakatlığından kurtulabilirse kesinlikle favorilerden biri. Roddick? Geçen sene çimde Sela ve Lu'ya kaybeden birini her ne kadar çok iyi bir çim oyuncusu olsa da bu dörtlünün yanına yazamıyorum. Queen's ve Wimbledon'ın erken turlarındaki performansını ve tabii kurasını bekleyelim derim onun için...
5 Haziran 2011 Pazar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)