4 Haziran 2011 Cumartesi

Video: Ace # 18

Foto: Aferin Çocuğum



Mutlu Yıllar!

Yukarıda fotoğrafı görülen minik sıpa, Roland Garros'a ilk adım attığı 2005 yılından bu yana büyüdü, büyüdü ve aşağıda görüldüğü üzere ortalama bir eşek kıvamına geldi.

Fransız seyircisinin her ne hikmetse rahatsız etmekten bıkmadığı bu minik-büyük centilmene mutlu yıllar diliyoruz. Nice sağlıklı yaşlara Rafa!



Erkekler Finali: Süpriiiiz!!

Turnuva başlarken pek çok insan Nadal-Djokovic finali olur, Djokovic alır, seri çime kadar uzar diyordu. Ama Nadal'ın slam ambargosundan sonra kısa süreli bir fırtına estiren, bu sezon ise Djokovic fırtınasında kaybolan Federer sezonun başından beri "Ben de varım, beni de sayın, ben de kazanabilirim!" diyordu. İşte o Federer bugün yumruğunu masaya vurdu ve "Beni de sayın dedim!!!" diyerek Djokovic serisine son verdi.

Kronolojik sıra ile olamayacak ama madem Djokovic ile başladık Djokovic ile devam edelim. Arada geçen 4 gün nasıl etkiler diye konuşuluyordu, eh, sonuca bakılırsa iyi etkilememiş tabi ama skoru buna bağlamak da olmaz. Maçın ilk 1,5 setini izleyebildim, Russell tamamını izledi. Niye ben yazıyorum onu sormayın :). İzleyebildiğim bölümde Djokovic-Federer rekabeti filmini bir kaç yıl geri sarmışız gibi oldu. Sebebi de Federer'in kendi oyununu oynarken Djokovic'in ayak uydurmaya çalışması ve bunu başaramamasıydı. Djokovic'in kazandığı maçları izlerken hep aynı oyunu oynadığı, aynı vuruşları yaptığı hissine kapılırdım ki bu aslında Novak'ın kendi ritmini karşıya kabul ettirmesinden kaynaklanan bir durumdu. Bu maçta ise Djokovic'in alışıldık ortalama tempoda rallide iyi savunma yapıp ilk fırsatta atağa dönme taktiğini göremedik. Zira Federer özellikle iyi servisle başladığı servis oyunlarında ve Djokovic servislerinde de fırsat bulduğunda sürekli Djokovic'i sıkıştırdı. Benzer bir durum Del Potro-Djokovic maçında Del Potro kendi temposunu kabul ettirdiğinde de olmuştu. Sonuçta 2008 yılında oynanabilecek bir Djokovic-Federer maçını izlemiş gibi olduk. Federer bildiğimiz gibi iyi servisle ve geri çizgiden iyi atakla oynadı. Son zamanlarda bir ara yaptığı gibi olur olmaz her fırsatta fileye gelip sonra tweener umuduyla geriye koşmadı ve bildiğimiz oyunuyla maçı aldı, Novak da ona uyamadı.

Gelelim ikinci maça: Nadal-Murray maçı. Bunu yorumlamak zor, çünkü aşırı rüzgar vardı maç oynanırken ve her iki taraftan da bolca hata geldi, bol bol servis kırıldı. Nadal'ın en sevmediği rüzgar ve kapalı hava kombinasyonu vardı ama Nadal 3 sette almayı başardı. 3 set ama kolay 3 set değil. Açıkçası ben Murray hareketsiz kalır, Nadal rahat alır diye düşünürken Murray ceylan gibi sekmiş kortta. İzleyebildiğim bölümde aklımda en çok kalan anlar Murray'in ters ayakta kalıp "Oh God!!" dediği anlardı. Nadal cesurca atak yaptı ve en önemlisi servis kırma puanlarında hiç eli titremedi. Buraya bir paraztez açmakta fayda var. Nadal'ın kendine güveninin kesinlikle kendi oyunuyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Isner maçında yeterince iyi olmadığından tie-berak oyunlarında panik yaptı ama burada da iyiye gittiğini düşündüğünden servis kırma puanlarını her seferinde iyi servis ve iyi oyun kombinasyonları ile cesur da oynayarak çevirdi. Üstelik hala Djokovic-Federer maçı oynanmamıştı, yani Nadal finale en ufak bir "Novak'a tekrar yenilme" tereddütü olmadan geldi yine. Dediğim gübü rüzgar nedeniyle değerlendirme yapmak zor ama her iki oyuncu için de iyiydiler diyebiliriz. Murray de toprak sorunlarını çözmüş artık, yok öyle eskisi gibi zayıf bir oyunu. O nedenle zor da olsa 3 sette bitmesi önemliydi bu maçın. Ama tabi ki şartlarında etkisiyle diğer yarı final kadar güzel geçmemiştir.

Final için yorum yapmak zor. Federer eskisi kadar iyi, Nadal eskisi kadar iyi gibi değil. Ama önemli olan Federer'in oyununu bozmak ki bunu da Rafa yapabilir. İzleyip göreceğiz.

Ekleme: Djokovic-Federer maçı bir de iyi oyuncu olmak ile büyük oyuncu olmak arasındaki farkı anlattı gibi biraz. Nadal Djokovic'e arka arkaya yenilirken "Büyük şampiyonlar, sıralarının gelmesini bekleyenlerdir." demişti. Dönem dönem büyük şampiyonlardan daha iyi oynayan oyuncular çıkabilir, bunlar şampiyon da olabilirler ama önemli olan kendini her gün her an hazır tutup "sıranın gelmesini" beklemek herhalde. Nasıl ki Federer arka arkaya 4 yıl Nadal'a kaybetmesine aldırmayarak 5. yıl da turnuvaya hazır olarak geldi ve bunun karşılığını aldı; nasıl ki Nadal Djokovic'e arka arkaya 4 kez yenilmesine rağmen oyuna küsüp kendini geliştirmeyi ve düzeltmeyi bırakmadı ve 6. kez finali gördü, bunun gibi bir şey herhalde büyük oyuncu olmak.

3 Haziran 2011 Cuma

Kadınlar Finali: Schiavone-Li

İkisi de iki sette kazandılar maçlarını. Özellikle Li'nin performansı dikkat çekici. Turnuvanın en büyük iki favorisi Azarenka ve Sharapova'yı arka arkaya set vermeden çok iyi bir tenis oynayarak mağlup etmeyi başardı. Geçen seneki Stosur ile benzeşiyor biraz aslında. O da Henin, Serena ve Jankovic gibi önemli isimleri arka arkaya yenerek gelmişti ve finalde ağır favoriydi sürpriz Schiavone karşısında. Ama bu sefer bir fark var: Schiavone favori.

Schiavone'nin kurası da çok zor değildi. O da ona yardımcı oldu final yolunda. Röportajında ayrıca buradaki kortun kendisine tam uyduğunu söylemiş. 2 hafta önce Brüksel'deki kırmızı toprakta Wozniacki'ye yenildiğini düşünürsek, Roland Garros toprağının onun için çok başka olduğunu anlayabiliriz.

Schiavone ve Li kendi tarzlarına sahip ve finalde rakiplerine göre oyunlarına değiştirecek oyuncular değiller. Özellikle de Li. Zaten çeşitliliği olan bir oyuncu değil ve kendi oyununu iyi oynamak zorunda kazanmak istiyorsa. Schiavone son maçlarında yaptığı gibi yine çeşitlendirmeye çalışacak oyunu. Bartoli'ye karşı bunu yaparak çok iyi dengesini bozdu Fransız'ın ama Li'yi bozmak o kadar kolay olmayacak. Çok daha iyi hareket ediyor, vuruşları daha derin ve daha etkili. Schiavone favori ama Li'nin kazanmasını bekliyorum. Geçen sene Schiavone aldı, sevindik. Bu sefer de Çinli ilk slam'ini alırsa sevineceğiz. En azından ben sevineceğim.

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Fognini Çekildi

Fabio Fognini sakatlandığı 4. tur maçından sonra çeyrek final mücadelesinden çekildi.

Halbuki tam da sakatlanan oyuncuların daha iyi oynamaya başladıklarını düşünür olmuştuk. Misal Andy Murray 3. tur maçında sakatlandıktan sonra Berrer karşısında daha rahat oynayarak galibiyet almıştı. Fognini de neredeyse kıpırdayamaz hale gelecek şekilde sakatlanıp Montanes'e "Al bu maçı" demesine rağmen Montanes "Vallahi almam, içim el vermez.." diyerek final setinde mağlup olmuştu.

Fognini'nin çekilmesi Djokovic'in maç yapmadan yarı finale gitmesi anlamına geliyor. Bir başka deyişle de sezona en iyi başlangı yapma rekorunu kırması için Roland Garros'u kazanması gerek.