24 Mayıs 2014 Cumartesi

ROLAND GARROS NEDEN FARKLI?

Yılın ilk Grand Slami Avustralya Açık olsa da pek çok tenis tutkunu için Grand Slam sezonu Fransa Açık ile başlar. Bu durumun temelinde saat farkı, oyuncuların Avustralya Açık’ta tam olarak hazır olmamaları gibi etkenler yatıyor. Fransa Açık, tenis takviminde oyuncuların optimum form düzeylerine ulaştıkları bir dönemi kapsıyor. Bu sebepten dolayı oyuncu performansları bakımından Avustralya Açık ve Amerika Açık tenis turnuvalarının çok önünde yer alıyor. Wimbledon’dan ayrıldığı nokta ise toprak zeminde oynanan tenisin ve oyuncu stratejilerinin çim korttaki kadar tahmin edilebilir olmaması. Oyun anlamında bu farklılıklar dikkat çekerken, Roland Garros’nun diğer Grand Slamlere fark attığı en önemli nokta ise tribün kültürü ve seyircilerin oyuna müdahale edebilmesi. Roland Garros’da bir oyuncunun başarılı olabilmesi için iyi bir tenis oynaması yetmez seyircilerle de iyi geçinmesi gerekiyor. Diğer Grand Slamlerin tribün kültürlerine baktığımızda bu kadar güçlü bir etkiyi görmemiz oldukça güç. Avustralya Açık’taki birkaç Lleyton Hewitt ve Marcos Baghdatis maçı belki Roland Garros düzeyindeki seyirci etkisine yakın bir ortam oluşturmayı başarabilse de bu etki uzun süreli olmamış turnuva geneline yayılamamıştır. Wimbledon’daki tribün kültürüne bakacak olursak muhafazakâr bir tribün kültürü gözümüze çarpacaktır. Geleneksel tenis kurallarına bağlı, oyunun içinde pek aktif olmayan, eski gelenekleri yaşatmayı ve bu durumdan haz duymayı maçın önüne koyan bir tribün karşımıza çıkacaktır. Amerika Açık’ta ise tribün kültürü Amerikan yaşam tarzını yansıtıyor. Seyirciler tenisi sportif bir aktivite olarak görmek yerine bunu bir eğlence olarak görmeyi tercih ediyorlar ve bu da tenisin bir sinema etkinliğinden farksız bir hal almasına neden oluyor. Tribünlerin gözünde tenisin sinemadan temel farkı korttakilerin kendilerine daha yakın olması. Bu fark dışında sporcular tribünlerin gözünde film starlarından farksız bu da spordaki rekabetçilik ruhunu zedeliyor ve korttaki mücadeleyi de olumsuz yönde etkiliyor. Roland Garros, rekabetin en yüksek olduğu, tribünlerin rekabeti, mücadeleyi oyunculara aşıladığı onları ‘sadece’ sporcu oldukları için farklı kılan tek Grand Slam. Tribünlerin de onlarla birlikte terlediği, seyircilerin onların tepkileriyle aynı anda tepki gösterdikleri onlarla beraber savaştıkları tek Grand Slam. İşte bu yüzden Roland Garros, tenis tutkunlarının en büyük bayramı işte bu yüzden Roland Garros diğerlerinden çok farklı.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

RG ve Wimbledon tenisin zirvesi bence de ama RG seyircisi kadar fanatik ve çirkef seyirci dünyanın hiçbir yerinde yok.

kirpi dedi ki...

Seyircinin berbat olduğuna ben de katılıyorum...