16 Temmuz 2011 Cumartesi

Foto: Dementieva Evlendi




Fotoğraflar Alla Kudryavtseva'nın twitter hesabından. Kız WTA'nin içindeki oyuncu görünümlü bir magazinci adeta...

"Ballboy Bi Çöktü Orada..."

Yaş 85 Ama İş Bitmemiş!


Önümüzdeki hafta oynanacak Poznan challenger turnuvasının ilk eleme turundan bir maç. Polonyalı raket Grzegorz Panfil, 85'lik Robert Howe'ı 6-0/6-3 ile geçiyor.

Heyecanlanmayın. Tabii ki, bu da ATP skorboard'unun klasik aptallıklarından biri. Robert Howe diye biri gerçekten var ve evet, 85 yaşında ama tenisi 1971 yılında bırakmış. 1958 yılında Wimbledon karışık çiftlerde şampiyonluğu var. Bugün yaşayıp yaşamadığı bile belli değil. Bu gözüken maçta da oynayan Robert Howe, ama bu başka Robert Howe. Yine bir Avustralyalı ama 18 yaşında asıl maçı oynayan Howe. ATP (ya da ITF) bir karışıklık yaratınca böyle bir durum ortaya çıkmış. Tarihe not düşülsün...

15 Temmuz 2011 Cuma

Video: Toprak Kort Tenisinin Zirvesi



Gece gece yine izledim de... Siz insan mısınız? (maç süresi 5 saat 14 dakika, 18 yaşındaki Nadal zamanın en iyi toprak kort oyuncusuna karşı)

Bastad Oyuncular Partisi






Bastad'ın üst üste 8 yıldır neden oyuncular tarafından yılın en iyi turnuvası seçildiğini anlatan fotoğraflar. İlk fotoda kendinden geçen Monaco, ilk tur maçını kazandıktan sonra 2. tur maçına sakatlığı sebebiyle çıkmadı bu arada, hatırlatalım.

Bu arada, son fotoğrafta Almagro'nun kız arkadaşının gözlerindeki korkuyu görebiliyor musun Haşmet? Biraz önceki partide gördüklerinden sonra korkmasın da ne yapsın. Almagro'ya buradan sözüm var. Götürme kız arkadaşını görmemişlerin arasına kardeşim!

Bırakan Bırakana

Gün içinde biri ATP biri WTA'da olmak üzere 2 oyuncu tenis kariyerlerine nokta koydu.

31 yaşındaki Avusturyalı Sybille Bammer, Wimbledon'dan sonra tenisi bırakıp 9 yaşındaki çocuğuyla ilgilenip aile hayatı üzerine yoğunlaşacağını söylemişti. Ama son turnuvasını oynamak için kararını değiştirip Bad Gastein'da wild-card aldı. İlk turda maç puanı kurtardığı maçta Simona Halep'i 3 sette geçmeyi başarmıştı. İkinci turda vatandaşı Yvonne Meusburger'e fazla direnemeden yenildi ve tenis kariyerini noktaladı. Maçtan sonra yaptığı açıklamada Muster gibi yıllar sonra geri dönmeyeceğini açıkladı. Kesin nokta yani.

Erkeklerdeki emeklilik kararı ise İspanyol Oscar Hernandez'den. 33 yaşındaki tecrübeli raket, 2009'dan bu yana sakatlıklarla boğuşuyordu ve geçen yıl olduğu ameliyatın ardından yataktan kalkıp yürümeye başlaması bile zaman almıştı. O dönem kendisiyle yapılan röportajda geri dönmek için çok istekli olduğunu, 2011 yılının ortalarından itibaren oynamak istediğini söylemişti ama iyileşme süreci beklediği gibi iç açıcı gelişmemiş olmalı ki tenis kariyerini noktalamış.

İkisi de tenisi çok yakından takip etmeyenler tarafından bilinmez ama ikisi de hatrı sayılır bir süre boyunca ilk 100'de tutunmayı ve önemli turnuvalarda sıkça boy göstermeyi başarmış oyunculardı. Tenisten sonraki hayatlarında başarılar dilemekten başka yapacak bir şey yok artık onlar için.

14 Temmuz 2011 Perşembe

Andrey Golubev: Rekora Koşan Adam

Geçen sezon ATP 500 turnuvası Hamburg'u kazandı ve Kuala Lumpur'da final yaptı. Sezonun sonlarında 33 numaraya kadar yükseldi ve 2011 yılında ilk 20'ye girmesi bekleniyordu bazıları tarafından. Ben açıkçası Golubev'in bazı tenisseverlerin aksine çok yetenekli olduğunu düşünmedim ve çok yükseleceğini tahmin etmedim. Ama bu kadarı bana bile sürpriz oldu tabii. Gelin, bu seneki Golubev portresini inceleyelim. Ama ondan önce 1999-2000 yılında 21 maçlık mağlubiyet serisiyle (sadece ATP Tour maçları, challenger ve futures turnuvaları dahil değil buna) en uzun mağlubiyet serisine sahip oyuncu olan Amerikalı Vincent Spadea. Bunu bir not edelim.

Golubev bu seneye 3'ü ATP, 1'i Challenger Tour olmak üzere 4 üst üste mağlubiyetle başladı. 5. turnuvası olan Dubai'de ilk turda Marcos Baghdatis'i ilk setti 4-0 öndeyken Baghdatis'in maçtan çekilmesiyle geçti. 2. turda Florian Mayer'e kaybetti. Hemen arkasından Davis Kupası'nda Jan Hajek'i 5, Tomas Berdych'i 4 sette geçti.

Indian Wells'te Florian Mayer'i 6-2/6-1 gibi flaş bir skorla geçti ve hemen arkasından 0-6/4-6'lık skorla aldığı Djokovic yenilgisiyle yenilgi serisine başladı. O maçtan sonra Miami'de Dodig'e, Kazablanka'da Riba'ya, Monte Carlo'da Kohlschreiber'e, Barcelona'da Hanescu'ya, Münih'te Stepanek'e, Madrid'de Monaco'ya, Roma'da Mayer'e, Düsseldorf'ta Monaco, Fish ve Soderling'e, Roland Garros'ta Bellucci'ye, Halle'de Gimeno-Traver'e, Wimbledon'da Garcia-Lopez'e, Davis Kupası'nda Juan Monaco'ya ve son olarak da bu hafta Bastad'da Ramirez-Hidalgo'ya kaybetti.

Yazarken yoruldum. Arka arkaya 15 mağlubiyet ediyor. Bunlardan Soderling maçında maç puanı kaçırdı. Kohlschreiber maçında da tam emin olmamakla beraber 1 maç puanı kaçırdığını hatırlıyorum. Kazablanka'da Riba maçında ise son seti 7-5'lik setle kaybetti. Onun dışındaki maçların bazılarında set alsa da galibiyeti çok yaklaşamadı. Tıpkı dünkü Ramirez-Hidalgo maçı gibi. İlk seti 7-6 alan Golubev son iki seti 6-1 ve 6-2 ile kaybetti.

Bütün bunlara rağmen Golubev hala sıralamada 46. basamakta. Tabii, Hamburg'daki puanları sayesinde. Ama o turnuva da geldi çattı nihayet. Haftaya Hamburg'u oynayacak ve bir sonraki pazartesi onun da puanları düşecek (500 puan). Golubev'in puanlarının tam tamına yarısı ediyor bu (1000 puanı var). Hamburg'da da ilk turda elenmesi halinde Golubev ilk 100'ün dışında kalacak ve 105-110 arası bir yere düşecek sıralamada. Bir maç kazanmayı bile başarması halinde İlk 100'de kalma şansı olacak.

Öyle ya da böyle sezonu ilk 100 dışında kapatacağı kesin ama bu gidişle ilk 200 dışına bile çıkabilir. Merakla bekliyoruz Spadea'nın rekorunu kırıp kıramayacağını. Egale etmeye 5, kırmaya 6 kaldı. Yürüyedur Golubev!

Davis Kupası Play-Off Eşleşmeleri

Davis Kupası yarı final eşleşmeleri hakkında birkaç post altta yazmıştık. Bu sabah ise play-off kuraları çekildi. Kısacası alttan gelen 8 takımla, bu sene "World Group"ta ilk turda kaybeden 8 takımı eşleştirecek ve gelecek sene World Group'ta hangi takımların yer alacağını, hangi takımların üstte kalacağını, hangi takımların bir alt gruba düşeceğini, hangi takımların bir üst gruba yükseleceğini belirleyen eşleşmeler. En az yarı final eşleşmeleri kadar zevkli olur bu eşleşmeler de.

Eşleşmeler şöyle oluştu (ev sahiplerini başta yazıyorum):

Romanya-Çek Cumhuriyeti
Rusya-Brezilya
İsrail-Kanada
Güney Afrika-Hırvatistan
Şili-İtalya
Japonya-Hindistan
Belçika-Avusturya
Avustralya-İsviçre

Eşleşmeler Amerika Açık finalinden 5 gün sonra oynanacak. Kısa kısa değerlendirelim. Romanya biraz da kura şansıyla buraya geldi. Ev sahibi de olsalar Berdych'in oynaması halinde şansları olduğunu düşünmüyorum ki, Berdych Amerika Açık'ta inanılmaz şekilde ilerlemezse oynayacaktır.

Rusya, hızlı-kapalı sert kortu seçip Brezilya'yı döve döve yener. Bellucci malum, toprakçının hası. Onun dışında da iyi adamları yok. İsrail-Kanada eşleşmesi tamamen Raonic'e bağlı. Raonic ameliyat oldu ve 6 hafta yok en az. Amerika Açık'a yetişip yetişmeyeceği belli değil. Bu eşleşmede oynar mı? Oynarsa ne kadar sağlıklı şekilde oynar? Sağlıklı olsa da form durumu iyi olur mu? Bunların hepsi soru işareti. Hazır bir Raonic, Kanada'ya galibiyet getirir. Hazır olmayan bir Raonic, İsrael'e galibiyeti getirir. Raonic oynamazsa İsrail'in kazanması hemen hemen garanti gibi zaten.

Güney Afrika, ev sahibi olmanın da avantajıyla Kevin Anderson ile 2 galibiyet alabilir ama diğer maçlarda Hırvatistan'ın fire vereceğini sanmıyorum. Zor da olsa Hırvatistan gelir buradan. Şili'nin İtalya'ya kaybedeceğini düşünüyorum. Fernando Gonzalez burada kritik isim tabii ama o da 2 sene önceki top 10 Gonzo'su değil. Sağlıklı şekilde oynasa bile 2 maçını kazanacağının garantisi olmaz. Gonzo'nun dışında da Şili'nin ilk 100 oyuncusu bile yok.

Japonya, Nishikori ve Ito/Soeda'dan biriyle hızlı sert kortlarda Hindistan'ı geçer diyorum. Çiftler Hindistan'ın kesin. Japonya, Hindistan'ın 2. oyuncusuna maç vermez. Düğüm Nishikori-Devvarman maçıyla çözülür. O maçı Nishikori'nin alacağını düşündüğüm için burada favorim Japonya. Belçika, Avusturya'yı eleyecek bence. Malisse, Rochus ve Darcis. Hepsi şu aralar çok formda. Karşıda Melzer dışında sağlam oyuncusu olmayan bir Avusturya var, ki Melzer de çok formsuz. Ev sahibi avantajı da var Belçika'da, kotarırlar bu seriyi.

Son seri, amblajı en janjanlı olanı. Avustralya, İsviçre'yi ağırlayacak. Geçen hafta Portekiz serisinde oynadığı maçlarla 2012 Olimpiyatları için oynaması gerektiği maçları tamamlayan Federer, Amerika Açık'tan 5 gün sonra oynanacak bu seri için Avustralya'ya uzuuuuuun bir yolculuk yapmaz. Bence. Amerika Açık'ta final falan oynarsa hele, Davis Kupası'na gitmeyeceğine eminim. Erken elenirse öyle bir ihtimal var. Wawrinka'dan bile şüpheliyim ben. Avustralya ise Hewitt ve Tomic ile oynar. Bu seriyi Avustralya'nın alacağını düşünüyorum Federer'in oynamayacağını hesaba katarak. Federer oynarsa iş tamamen değişir tabii.

Bakü Tenis Akademisi



Azerbaycan Devlet Televiziyası'nın (kısaca AZTV) yeni açılan Bakü Tenis Akademesi tanıtımı. Nefis gözüküyor açıkçası. Nereden çıktı derseniz bu akademi, durduk yere çıkmadı tabii. Yapımı sadece 2-3 ay önce tamamlanan bu akademinin yapılma sebebi bu sene Azerbaycan'ın WTA turnuvası düzenleyecek olması. Geçen sene tam bu tarihte İstanbul'da düzenlenen turnuvanın yerine Bakü aldı diyebiliriz. Yabancıya gitmedi en azından.

Merkez kort 10.000 kapasiteli, ki turnuvanın resmi sitesinde onun da fotoğraflarını görebilirsiniz.

Bu sene ilk kez düzenlenecek olan turnuva eleme maçlarıyla cumartesi günü başlayacak. Eğer çekilmezlerse, ki şu saatten sonra pek olası değil, Zvonareva ve Pavlyuchenkova turnuvanın ilk 2 seribaşı olacak. Zvonareva geçtiğimiz hafta Türkiye'de hem tatil hem antrenman yapmıştı zaten. Bu turnuvayı gitmesi mantıklı duruyor o yüzden. Pavlyuchenkova da geçen sene İstanbul şampiyonluğundan kazandığı puanları Bakü'de korumak isteyecek.

Teniste tesis sorunu başta olmak üzere çok zayıf kalan Azerbaycan için çok güzel bir adım. Klasik federasyon yetkilisi gibi bu turnuva sebebiyle bir sürü tenisçi çıkacak, yıkacak ortalığı Azerbaycanlı tenisçiler demiyorum ama az ya da çok bir etkisi olacağı kesin. Hayırlısı olsun diyelim.

12 Temmuz 2011 Salı

Davis Kupası Hatırası: ABD vs. Arjantin (1980 Finali)



1980 Davis Kupası finali. Yer Buenos Aires. Arjantin ile ABD arasında. O dönemde bu iki ülke tenisin en iyi iki ülkesi ve defalarca karşılaşıyorlar. Haliyle aralarındaki rekabet büyük yukarıdaki video'da da görebileceğiniz üzere. Arjantin'i Vilas, ABD'yi McEnroe taşıyor... Bu seriyi daha da anlamlı kılan bu seriye kadar Davis Kupası'nda namağlup olan McEnroe'nun bu serideki iki maçını da (Clerc'e 4 sette, Vilas'a 5 sette) kaybetmesi.

Serinin detayları için şuraya da bakabilirsiniz:

http://www.daviscup.com/en/results/tie/details.aspx?tieId=10000502

Murray'den Antrenör Değişikliği

Alex Corretja'dan ayrıldığı mart ayından bu yana antrenörsüz çalışan (Adidas ekibini saymazsak) Murray, Davis Kupası sonrası Roger Rasheed ile çalışmaya başlamış. Murray'nin ya da Rasheed'in ağzından bir açıklama yok ama Eurosport'un Fransa versiyonunda gördüm haberi ve ona güvenerek yazıyorum. Eğer yalan çıkarsa Eurosport benim için bitmiştir. :p

Rasheed bildiğiniz gibi Monfils'in çalıştırıcısıydı. Onla ayrıldığını açıkladıktan 1 gün sonra bu haber çıktı. Patrick Chamagne diye bir Fransız ile çalışacağını açıkladı Monfils ise, onu tanımıyorum. Monfils, Rasheed ile 7 numaraya kadar yükselse de çok harika tenis oynamadı açıkçası. Ama zaten hangi antrenör ile çalışırsa çalışsın Monfils'in bundan daha büyük bir performans sergileyebileceğini düşünmüyorum. O yüzden bu ayrılık onum için iyi mi olacak, emin değilim. Tabii, işin detayını bilmiyoruz. Belki de Rasheed, Murray için bıraktı Monfils'i.

Murray tarafından bakarsak ben Rasheed'in Murray'nin oyununu fazla değiştirebileceğini düşünmüyorum. Oyun tarzı Murray ile benzeşen Monfils'i çalıştıran Rasheed'in, zaten tekdüze oynamaktan hep belli bir noktanın ötesine geçemeyen Murray'e kademe atlatabilir mi? Bu konuda şüphelerim var. Ama Murray'nin oyunu kadar mental açıdan da sorunları var ve Rasheed, oyuncusuyla arkadaş ilişkisi olan biri olarak bu anlamda Murray'nin kafasını rahatlatabilir en azından. Bu birliktelik hakkında daha sağlıklı yorum yapmak için Amerika'daki yaz sert kort sezonunu beklemek en doğrusu olacaktır yine de.

Geçen Haftanın Özeti

Davis Kupası'nda Arjantin-Sırbistan ve İspanya-Fransa yarı final eşleşmeleri oluştu. Özellikle Arjantin ve Sırbistan'ın galibiyetleri fazlasıyla kolay geldi. Arjantin, bu sezon oynadığı 19 maçın 15'ini kaybeden Golubev ve sıradan bir oyuncu olan Kukushkin'e karşı Monaco ve Del Potro ikilisiyle üstün gelmeyi başardı. Arjantin'in çiftlerde de güçlü bir takımı var tabii.

Sırbistan'ın işi daha da kolaydı. Skor olarak Arjantin gibi 3-0 ile bitiremediler işi ama tekler maçları o kadar kolaydı ki, kağıt üstünde daha da kolay kazandılar Arjantin'e göre. Ryderstedt ve Eleskovic gibi iki isime karşı oynadılar tekler maçlarını, ki bu iki oyuncu da ilk 200'de bile değil. Djokovic oynamaya dahi gerek görmedi ve Tipsarevic ile Troicki işi bitirdi. Arada çiftler maçını almayı başardı İsveç.

Çekişmeli geçmesi beklenen Almanya-Fransa serisi de çabuk bitti. Fransa deplasmanda 3-0 ile geçti. Aslında seri Almanya adına güzel başlamıştı. İlk maçta Mayer, Gasquet karşısında setlerde 2-0 önde ve 3. sette de maç için servis atıyordu. Ama 5 setlerdeki herkesin malumu olan zayıflığı yine ortaya çıktı. Gasquet geri dönüp maçı 5 sette kazandı ve serinin kaderini değiştirdi. Daha sonra Monfils, Kohlschreiber'i yakın geçen 3 sette yendi ve çiftler maçını da alan Fransa, seriyi muhtemelen beklediğinden de kolay kazandı.

Çeyrek finalin en çok beklenen eşleşmesi ise İspanya ile ABD arasındaydı. İspanya, tarihinde ABD'yi deplasmanda hiç yenememiş olarak gitti Texas'taki eşleşmeye. Onca yaşanan zemin tartışmalarının üstüne, Rafa da seride oynayamayacağını belirtince işler iyice zor gözükmeye başlamıştı İspanyollar için. Ama baştan sona üstün götürdükleri seriyi 3-1 ile almayı başardılar. ABD'de Fish ve Roddick tek bir maç dahi kazanamadılar. Lopez, ilk maçta Fish'i 5 sette geçti (son set 8-6 bitti). Ferrer ise Roddick'i şok bir skorla 3-0 mağlup etti. Bryan kardeşler ile çiftlerde gülen ABD, 4. maçı kaybedince Davis Kupası'na veda etti. 4. maçta Ferrer ile Fish arasındaki çekişme görülmeye değerdi. Tenis kalitesi düşüktü. İki oyuncu da çok fazla basit hata yaptı ama Amerikalı seyircilerin yarattığı gürültülü atmosferin de etkisiyle eğlenceli bir maç ortaya çıktı. Ferrer 4 sette kazandı ama maç 4 saat 10 dakika gibi epey uzun bir süre sonunda sona erebildi. Son sete kalmış olsa 5 saati rahatlıkla geçecek bir maçtı yani.

Tüm bu Davis Kupası karmaşasında ATP'de haftanın tek turnuvası olan Newport'ta (çimde oynanıyor bu) 1 numaralı seribaşı John Isner zorlanmadan şampiyonluğa ulaştı. Bazı maçları izledim ama yazmaya değer pek bir şey yok açıkçası. Twitter'da paylaştığım anektodu burada da paylaşayım bari yazıyı kapatmadan. Turnuva tarihinde ilk kez 1 numaralı seribaşı şampiyon olmayı başardı.

Ha, unutuyordum az kalsın. WTA'de iki turnuva vardı. Bastad'da ev sahibi Larsson'u yenen Hercog kazandı; Budapeşte'de ise İtalyan Vinci 2011 yılındaki 3. şampiyonluğunu aldı finalde Irina-Camelia Begu'yu yenerek.