9 Temmuz 2014 Çarşamba

ATP İstabul Open

"Gözümle görmeden inanmam" diyenleri şuraya alalım.

Twitter'da görüşlerimi biraz özetledim. Biraz daha toparlayalım burada şimdi...

Öncelikle turnuvanın Roland Garros öncesi 250'lik toprak turnuvası olmasını olumsuz karşılıyorum. Roland Garros öncesi Munich ve Portekiz'deki Oieras turnuvaları ile aynı hafta. RG öncesi zaten biri zorunlu olmayan 3 adet masters turnuvası ve bir de Barcelona'daki 500'lük turnuva var. Barcelona'daki 500'lük turnuva zaten puan avantajı nedeniyle tüm önemli toprak oyuncularını cezbediyor. İstanbul'daki turnuva en fazla toprakta fazla iyi olmayan veya RG'den fazla bir şey beklemeyen ama toprak öncesi ısınmak isteyen oyuncuları cezbedebilir.

Haberlere bakınca Federer gibi oyuncularla görüşüldüğü yazıyor. Federer bence mantıklı bir isim, kendisi önceki sezonlarda da 1-2 maç için 250'lik turnuvalara gitmiş bir oyuncudur. Ama onun dışında Nadal'ın gelebileceğini yazabilecek kadar uçan gazeteler olmuş ki kendilerine müstehzi bir şekilde gülüyorum.

İstanbul turnuvasına katılmak arka arkaya 3 hafta turnuva oynamak demek iddialı isimler için. Bu 3 turnuvanın sonuncusu ile RG arasında 1 hafta var. Dinlenmek için yeterli bir süre değil. İstanbul başlangıçta iyi oyuncular için antrenman, iddiasız isimler için de "Ne koparsam kar" turnuvası olacaktır.

Peki turnuva buradan iyi yerlere gidebilir mi? Bence evet. Tesislere çok yatırım yapılacağı söyleniyor, eğer seyirci desteği de olursa takvim itibarı ile masters bile olacak potansiyel var. buradaki tek dezavantajımız coğrafi olarak toprak bölgesine biraz uzak kaçmamız olabilir.

Türkiye için başlangıçta daha verimli bir toprak turnuvası Wimbledon sonrası olabilirdi. Ama ben olsam turnuvayı daha cezbedici yapmak adına Ege'de bir yere alırdım. Temmuz ayında beton bölgesinde turnuva yapma fikri bana çekici gelmiyor. Plaj festivali tadında bir Temmuz turnuvası hem oyuncular hem de izleyiciler için daha çekici olabilirdi.

6 Temmuz 2014 Pazar

Wimbledon Ardından

İşim gereği 2 hafta yurt dışında olunca ne doğru dürüst tenis izledim ne de bloga bakabildim. Toparlamaya çalışalım bakalım...

Önce kadınlar... Wimbledon son 10 yıldır "Ya Williamslar alır, ya sürpriz olur" tadında ilerleyecekti, eğer Kvitova olmasaydı. Kvitova Wimbledon şampiyonluk adayı olarak bu iki ismin yanına yazılabilecek tek isim bence. Sharapova'nın son 10 yıldır bu turnuvada ilk 10'dan birini yenemediğini ve Venus'un de bu yılın şampiyonunu elemeye en yaklaşan isim olması beni böyle düşünmeye itiyor. 

Evet, Kvitova'yı elemeye en çok Venus yaklaştı ve sanırım kadınlar tarafındaki en iyi maç da buydu. Serena ise bir tenisçide benim gördüğüm en ağır virütik vakalardan birini yaşayınca bu yıl etkisiz kaldı. Çekildiği çiftler maçına sırf "Teklerde elenince çiftleri salladı" demesinler diye çıktı herhalde. 

Maçtan sonra iki günde geldiği hal şu;


Sharapova ise ilk 10'daki gençler saçmalamadığı müddetçe ikinci bir Wimbledon'ı çok zor kazanır. Ondan ziyade Bouchard, Lisicki hatta Kerber gibi isimlerin şansı daha fazla. İş istikrarda bitiyor tabi. Kvitova istikrarlı olduğu müddetçe kimseye şans tanımaz. 2011 sonrası fitness ve hareketliliğine odaklanmıştı; bu yıl daha hareketliydi geri çizgide. Sonuç olarak 2011'den bile iyi oynadı. İstanbul'da etkili oyununu yakından izlemiş biri olarak diyebilirim ki onun etkili oyununa ve vuruşlarına kadın-erkek herhangi bir tenisçi nasıl çözüm bulabilir bilemiyorum.

Erkeklerde ise beklenen bir final oldu. Ama önce Rafa'yı aradan çıkartalım :)

Sezon başında yaptığım tahminleri doğruladı Rafa. Toprakta az oynaması çime olumu yansır dedim, 2-3 tur daha dayandı bu sene. Ama yetmez. Israrla söylüyorum, çeyreği görebilmesi için Monte Carlo ve Barcelona'dan vazgeçmesi lazım. Ve yine ısrarla hatırlatıyorum, Wimbledon kazandığı iki yılın birinde Hamburg'da ilk turda çekilmiş, diğerinde de Barcelona'ya hiç katılmamıştı. Daha az toprak maçı dizlerinin adaptasyonunu olumlu etkiler ve servis karşılamada avantaj sağlar. Bu yıl Nadal'a kura da yardım etmedi; oynamayı sevmediği isimlerle eşleşti hep. Ama şans her zaman yanında olmayacak, hazırlıklı olması gerekir. İki çift laf da Krygos'a gelsin; yetenekli çocuk, ama abartmadan önce bekleme taraftarıyım. Nadal ondan önce Rosol ve Darcis'e de elenmişti.

Murray geçen yılın şampiyonu olarak çeyreğe kadar geldi ve çeyrekte fena patladı. Ama bence yine de iyi yolda, sakatlık sonrası geldiği RG'ta epey yorulmuştu. US Open'da sağlam bir performans bekliyorum.

Federer finale kadar, biraz da kurasının yardımı ile oldukça iyi geldi. Aslında finalde de çok kötü değildi ama lütfen, çok rica ediyorum biri şu adamı file önü konusunda uyarsın. İyi ki Federer fanı değilim, yoksa puanın ilk vuruşundan sonra "Ya Allah!" diye fileye koşup her passing shot yediğinde ömrümden 5 yıl giderdi. 15 yıldır profesyonel tenis oynayan adamın u hatayı hala ısrarla yapmasını aklım almıyor.

Djokovic Cilic hariç zorlanmadan finale geldi. Finali çok daha rahat bitirebilirdi ama o eski mental gücünden eser olmadığını çok net gördük. Ayrıca Federer'in en önemli zayıf noktası ayağının dibine düşen toplarken ve Djokovic'in oyun tarzı Federer'i bu konuda zorlamaya müsaitken, hem de çim zeminde neden bunu yeterince denemedi anlayamadım. Federer'den fazla hatalı oynadı finali bence, maç esnasında twitter'dan verdiğim taktiği uygulayıp son sette maç için servis atmadan işi bitirmese rahatlıkla kaybedebilirdi de.
Bu şampiyonluk Djokovic'in mental gücüne nasıl etki eder? Pek fazla etki etmez bence. 2 yıl sonra finale çıkan bir Federer'den maçı zor sökmesi, son slam mağlubiyetlerini tattıran Nadal ve Murray ile karşılaşmaması hala kapanmayan hesaplar olarak duracak. Bana göre durum onun için 2011'den farklı. O zaman uzunca süre slam kazanamamanın yükünü attığından kanatlanmıştı, ama şimdi zaten kazanması beklenirken kazanamayan adam durumunda. Yani bu Wimbledon aslında ondan beklenen ve zaten yapması gereken bir şey gibi daha çok. Aynen Nadal'ın 2011'de kazandığı RG gibi; şu veya bu şekilde kazanmış olmak genel mental durumu çok fazla etkilemez diyorum.

İlginç ve hem kadın hem erkeklerde gençlerin biraz daha ön plana çıktığı bir Wimbledon izledik. Kuşaklar arası fark azalıyor. Ama kazananı şimdilik tecrübe belirliyor hala...