24 Mayıs 2014 Cumartesi

Dominic Thiem: Ayakları Yere Basan Çocuk

Dominic Thiem bu senenin şüphesiz en büyük çıkışını yapan en genç oyuncu. 93 doğumlu Avusturyalı ilk yüzdeki en genç oyuncu ve Madrid'deki Wawrinka galibiyetiyle turda yerinin olduğunu çok açık bir şekilde herkese göstermeyi başardı.

Thiem, önümüzdeki 3-4 yıl içinde ilk 10'a girmesi beklenen, bazı otoritelere göre de grand slam kazanma potansiyelini barındıran bir oyuncu. Tomic de onun yaşında ilk 100'deydi ama tenis yorumcularının Tomic'e göre onda gördüğü farklı bir şey var: Karakteri.

Basamakları hızlı çıkmasına rağmen kontrolünü kaybetmeyen ve kaybedecek gibi de görünmeyen Dominic, Roland Garros öncesinde yine klas bir hareket yaptı. Yine ayakları yere basan bir açıklama.

2. turda Rafael Nadal ile eşleşme ihtimali var ve ortalıkta herkes bundan bahsediyor. "Thiem, ikinci turda Nadal'a potansiyel tehlike olabilir mi?" Thiem de Facebook'undan turnuva öncesinde hayranlarına seslendiği mini yazısında şöyle demiş:

"Bugün Nadal ismini ne kadar sık duydum, bilemiyorum. Ama Mathieu'nun isminden daha fazla duyduğum kesin. Ama böyle düşünmek bir hata olur. Tabii ki Paris'te Rafael Nadal ile oynamak müthiş olur. Ama önce Paul-Henri Mathieu'yu mağlup etmem lazım. Toprakta bu sene iyi sonuçlar almış olan çok tecrübeli bir oyuncu. Ayrıca Roland Garros'ta bir Fransız ile oynamak da işimi zorlaştıracak."

İşte bu mentalite, onu bu kadar değerli kılıyor. Birkaç yıl önce Federer ile potansiyel 3. ya da 4. tur eşleşmesi için soru sorulan Tomic "Federer oraya kadar gelecek mi, emin değilim" minvalinde bir açıklama yapmıştı. Thiem'in farkı buradan geliyor, ki kendisini takip edenler onun bu kafa yapısının hep aynı olduğunu görecektir.

ROLAND GARROS NEDEN FARKLI?

Yılın ilk Grand Slami Avustralya Açık olsa da pek çok tenis tutkunu için Grand Slam sezonu Fransa Açık ile başlar. Bu durumun temelinde saat farkı, oyuncuların Avustralya Açık’ta tam olarak hazır olmamaları gibi etkenler yatıyor. Fransa Açık, tenis takviminde oyuncuların optimum form düzeylerine ulaştıkları bir dönemi kapsıyor. Bu sebepten dolayı oyuncu performansları bakımından Avustralya Açık ve Amerika Açık tenis turnuvalarının çok önünde yer alıyor. Wimbledon’dan ayrıldığı nokta ise toprak zeminde oynanan tenisin ve oyuncu stratejilerinin çim korttaki kadar tahmin edilebilir olmaması. Oyun anlamında bu farklılıklar dikkat çekerken, Roland Garros’nun diğer Grand Slamlere fark attığı en önemli nokta ise tribün kültürü ve seyircilerin oyuna müdahale edebilmesi. Roland Garros’da bir oyuncunun başarılı olabilmesi için iyi bir tenis oynaması yetmez seyircilerle de iyi geçinmesi gerekiyor. Diğer Grand Slamlerin tribün kültürlerine baktığımızda bu kadar güçlü bir etkiyi görmemiz oldukça güç. Avustralya Açık’taki birkaç Lleyton Hewitt ve Marcos Baghdatis maçı belki Roland Garros düzeyindeki seyirci etkisine yakın bir ortam oluşturmayı başarabilse de bu etki uzun süreli olmamış turnuva geneline yayılamamıştır. Wimbledon’daki tribün kültürüne bakacak olursak muhafazakâr bir tribün kültürü gözümüze çarpacaktır. Geleneksel tenis kurallarına bağlı, oyunun içinde pek aktif olmayan, eski gelenekleri yaşatmayı ve bu durumdan haz duymayı maçın önüne koyan bir tribün karşımıza çıkacaktır. Amerika Açık’ta ise tribün kültürü Amerikan yaşam tarzını yansıtıyor. Seyirciler tenisi sportif bir aktivite olarak görmek yerine bunu bir eğlence olarak görmeyi tercih ediyorlar ve bu da tenisin bir sinema etkinliğinden farksız bir hal almasına neden oluyor. Tribünlerin gözünde tenisin sinemadan temel farkı korttakilerin kendilerine daha yakın olması. Bu fark dışında sporcular tribünlerin gözünde film starlarından farksız bu da spordaki rekabetçilik ruhunu zedeliyor ve korttaki mücadeleyi de olumsuz yönde etkiliyor. Roland Garros, rekabetin en yüksek olduğu, tribünlerin rekabeti, mücadeleyi oyunculara aşıladığı onları ‘sadece’ sporcu oldukları için farklı kılan tek Grand Slam. Tribünlerin de onlarla birlikte terlediği, seyircilerin onların tepkileriyle aynı anda tepki gösterdikleri onlarla beraber savaştıkları tek Grand Slam. İşte bu yüzden Roland Garros, tenis tutkunlarının en büyük bayramı işte bu yüzden Roland Garros diğerlerinden çok farklı.

Hoşgeldin Roland Garros!

Jon Wertheim'in SI'de yazdığı Roland Garros yazısı hoşuma gitti. İçinde katılmadıklarım olsa da gözüme pratik geldi ve ben de o tarz bir yazı yazarak kısa ve net sonuca giderek sezonun en tatlı turnuvalarından biri olan Roland Garros'u değerlendireyim dedim. Uzun süredir boşluyorduk, Roland Garros'ta biraz daha aktif olma şansımız olacak ayrıca, bunu da belirteyim.

1. Rafael Nadal: Kurası güzel mi desem kötü mü desem bilemedim. Şöyle ki ilk turda eşleşeceği Robby Ginepri ile antrenman havasında bir maç oynayacak, ölçü bile olmayacak. Aslında Rafa için zor başlangıçlar onu havaya sokması için iyidir ama yağmurun tahmin edildiği ilk günlerde çok fazla belaya girmemesi adına böyle bir rakip için iyi de denilebilir. Sonra gelirse Thiem, biraz iyi oynarsa Rafa'yı ittirebilir ama kazanma şansı çok düşük tabii. 3. turda da aynı şekilde kolay bir rakiple oynayacak.

Zaten ilk 3 turdaki rakipler ekstrem durumlar olmadığı sürece (2011 Roland Garros Isner ile oynaması gibi) Nadal, Djokovic gibi raketler için genelde sorun değil. 4. turda Almagro, çeyrekte Ferrer ve yarı finalde Wawrinka. Bu senenin başına kadar Nadal bunlarla ne zaman oynasa evire çevire yenerdi. Zaten Almagro ve Wawrinka'ya karşı mağlubiyeti yoktu. Ferrer'e de toprakta sanırım bir 10 yıl önce falan kaybetmişti. Ama senenin başında önce Wawrinka yendi. Sonra toprakta Almagro ve Ferrer yendi. Yani Nadal'ın kurası Nadal'a bağladı. Roma'da çeyrek finalden sonra oynadığı tenisi bile oynasa yarı finale kadar en azından çok sıkıntıya girmeden gelmesi lazım. Finalde ise Djokovic ile eşleşirse şansı düşük.

2. Novak Djokovic: Bu sene aslında inişli çıkışlı. Ya da 2011'deki o dehşet formundan sonra bize de öyle geliyor olabilir. Yine de geçen senenin 2. yarısında yakaladığı formun biraz altında olduğu kesin. Toprak sezonunda da Roma'ya kadar ortalıkta yoktu ve bence Roma'da da dozer gibi ezip geçen bir tenisi yoktu. Stepanek dışındaki bütün maçlarda set kaybetti, 3 maçı geriden gelerek çevirdi. Özellikle de Raonic'e elenmesi an meselesiydi. Ama finalde Nadal'ı görünce yine kırmızı gören boğa gibi oldu ve 46 winner gibi süper bir rakamla kazandı.

Djokovic'in kurasına çok girmeyeceğim. Yarı finale kadar bana göre ona ters gelecek bir rakip yok. Belki taş gibi bir Federer yarı finale gelirse onun motorunu biraz zorlar ama dediğim gibi toprak sezonunu çok tatmin edici şekilde geçirmese de burada motive olup bir şekilde yolunu bulacaktır. Şampiyonluk favorim.

3. Stan Wawrinka: İlk slam şampiyonluğu geldikten sonra istikrarsız devam etti. IW ve Miami'de vasat oynadı. Monte Carlo zaferi ve sonra Madrid-Roma'da çeyrek finale gelemeden eleniş. (2 turnuvada toplam 1 maç alabildi) Hafif sakatlığı olduğundan bahsediyor ama bence asıl mesele 29 yaşında ilk grand slam zaferini yaşayan bir oyuncunun bunun baskısını ve genel olarak durumu idare etmede çektiği acemilik söz konusu. Şımarıklık yaptığından bahsetmiyorum. Sadece hala şaşkın olduğunu düşünüyorum.

Madrid ve Roma gibi olmayacaktır muhtemelen. İyi oynayan ilk rakibine karşı bile sendeleyebilir. İlk tur açılışı Garcia Lopez ile. Geçerse 4. tura kadar kurası kendisine hoş davranıyor. Bence o da çeyrek finali görürse kendini en azından başarısız addetmeyecek dereceyi elde etmiş olur. Çünkü 10 turnuvada 2 şampiyonluk ve 8 erken veda yerine; 1 şampiyonluk, 1 final, 1 yarı final, 3 çeyrek final gibi kombolar evladır. Başarının devamının gelme ihtimalinin olduğunu gösterir.

4. Roger Federer: İyi başladı, kötü gidiyor. Monte Carlo'dan sonra tenis oynamamış gibi sanki. 1 maç yaptığı için az çok öyle zaten. Bu kadar az maç eksiği ile Roland Garros'ta ben varlık gösterebileceğini sanmıyorum. Geçen sene felaket oynamıştı, çeyrek finalde elenmişti Tsonga'ya 3 kolay sette. Final yapabileceğini sanmıyorum. Çeyrek finale kadar gelirse "fena olmayan" bir turnuva geçirdiğini söyleyebiliriz. Asıl hedefi Wimbledon.

5. David Ferrer: Doğrusu sezon başında oynadığı tenisi beğenmedim. Bu sene top 10'dan düşeceğini tahmin ettim ama son 1 aydır yanıltıyor. Madrid ve Roma'da yarı final gördü. İki maçı da kaybetmesine rağmen son ana kadar savaştı. Çok ekstra bir şey yoktu ama en azından bildiğimiz Ferrer gibiydi. Kurası da bence lokum gibi. Çeyrek finale kadar Dimitrov dışında kötü gününde bile olsa kaybedebileceği hiçbir rakip göremiyorum ben ki ortalama bir Ferrer, Dimitrov'u da 5 setlik maçta bir şekilde yener. Çeyrek finalde Nadal ile geçen senenin finalinin rematch'ını oynarlar. Çeyrek finalin altı başarısızlık olur. Yarı final müthiş başarı olur. Çeyrek final normal sonuç olur. Öyle bir kurası var ki çeyrek finalden ne bir adım geri ne bir adım ileri gidebilecek gibi. Yukarıda Wawrinka örneğinde bahsettiğim buydu. Şahsen Wawrinka ilk turda elense de finale gelse de şaşırmam. Ama Ferrer buradan finale de çıksa ilk turda elense de şaşırırım.

6. Tomas Berdych: Son 10 Roland Garros'ta yanılmıyorsam 7 kez 3. turu göremedi. Çok kötü bir derece. Ama 2010'daki yarı finali (finali kılpayı kaçırmıştı) burada aslında yapabileceğini de gösteriyor. Berdych kötü maçlar kaybetti toprak sezonunda. Ama geçen sene de daha iyi oynamasına rağmen erken elenmişti. Bu sene ilk 2 turu mutlaka geçeceğini düşünüyorum. Ritim bulan Berdych'in de oradan çeyrek finale atlama şansı artar. Ama 3. turda Bautista Agut, 4. turda Robredo iyi oynarlarsa, kötü günündeki bir Berdych'i rahatça yenebilirler. Yine de en kötü 4. tura gelmesi lazım. Eğer çeyrek finale gelmeyi başarırsa muhtemel eşleşmede Federer'i yeneceğini düşünüyorum. Eğer gelemezse, Federer de çeyrek finale çıkması halinde yarı finale çıkması kesinleşir bence.

7. Andy Murray: Kurası zor. Roma'daki oynadığı iyi bir Nadal maçı Britleri ümitlendirdi ama ben hala Andy hakkında umutlu değilim. Toprakta. Nadal ile yarı final oynadığı sene (2012 olması lazım) çok daha iyi bir toprak sezonu geçirmişti ve kariyerinin en iyi Roland Garros'unu çıkartmıştı zaten. Tek iyi bir maçla ikna olmayacağım, kusura bakma Andy! İlk turda Golubev, 3. turda Kohlschreiber, 4. turda Verdasco-Gasquet gibi rakipler de gayet keskin rakipler. Sürpriz tahminim, Murray'in çeyrek finale gelemeden eleneceği.

8. Milos Raonic: Berbat bir kura. Standartlarının ötesinde bir toprak sezonu geçirdi ama 8. seribaşı olarak bundan berbat bir kura çekebilir miydi, hakikaten bilemiyorum. Her turdaki her rakibi tehditkar. Kyrgios, Rosol, Vesely ilk iki turda onu elerse "aaa!" demeyeceğimiz rakipleri. 3. turda Simon, 4. turda Nishikori diye katlanıyor bu. Hakikaten şanssızlık. Her ne kadar iyi bir toprak sezonu geçirse de, ilk hafta yağmurun da etkisiyle ıslanacak kortta servisinin etkisi azalacak ve bence erken veda edecek Raonic de. Ama bu sanırım büyük bir sürpriz olarak görülmeyecektir. Fit bir Nishikori buradan çeyrek finale çıkmalı zor kurasına rağmen.

İlk 32 seribaşı olmayıp da sürpriz şekilde birkaç maç alıp ilerleme ihtimali olan, büyükleri devirme ya da sallama şansı olan oyuncular listem ise şöyle:

Dominic Thiem
Federico Delbonis
Santiago Giraldo
Guillermo Garcia-Lopez
Carlos Berlocq
Julien Benneteau
Lukas Rosol
Albert Ramos
Martin Klizan

İlk 32 seribaşından ilk turda eleneceklerini düşündüklerim:

Pospisil (30)
Anderson (19)
Seppi (32)
Lopez (26)
Tursunov (31)
Cilic (25)