1 Kasım 2011 Salı

Petra Kvitova Üzerine

Canlı canlı maç izleyince skorlar, hatta oyunlar bile bazen aklınızda kalamayabiliyor. Ama sanırım 4-5 metre ötenizdeki oyuncuları gözlemleme şansını daha rahat buluyorsunuz. Ben de geçen hafta ilgimin odağındaki oyuncu olan Kvitova ile ilgili bir şeyler karalayayım dedim.

Petra şüphesiz turnuvanın en ilginç oyuncularından biriydi. Analize önece oyun tarzından başlayalım, sonra mental durumuna değinelim. İkisi bağlantılı zira...

Petra'nın yaptığı maçlardan önce gönül rahatlığı ile yapılacak bir yorum şu olur: bu maçı ya Kvitova alır, ya da Kvitova verir. Bundan kastım "Kvitova iyi oynarsa herkesi yener, kaybederse de bu sadece kötü oynadığındandır" değil kesinlikle. Gerçi laf biraz oraya gider gibi görünüyor ama durum farklı. Asıl mesele Kvitova'nın aşırı derecede insiyatifi kendi üzerine alan bir oyuncu olması. Çoğu servis puanına zaten çok iyi servisle başlayan, veya başlamak isteyen Çek oyuncu, aynı asabi duruşu returnlerde de gösteriyor. Hal böyleyken hemen her oyunda daha ilk vuruşu aşırı atak olan Petra(onun oyununa sadece atak demek biraz hafif kalır), rakibine atak yapma ve oyun kurgulama şansı da vermemiş oluyor. Stosur maçı bunun en iyi örneklerinden biri; iyi servisi ve forehandi olan, atak bir oyuncu olan Sam, Kvitova ile yaptığı maçı az basit hata ve az winner ile tamamlayıp adeta Wozniacki gibi bir görüntü çiziyorsa istatistik anlamında, bunda istediği oyunu kurgulama şansını bulamamış olmasının etkisi büyüktür. Çünkü kendi servis attığı oyunda dahi ya Petra returnu dışarı atıyor ya da atak bir return ile Sam'i zor durumda bırakıyordu. Kvitova'nın kendi servis oyunlarının da daha servisten itibaren onun insiyatifinde olduğu söylenebilir.

Gelelim bu oyun tarzının Petra üzerindeki etkilerine. İnsiyatifi bu kadar üzerine alan her insanda olduğu gibi mental dalgalanmalar üst düzeyde tabi. Aldığı puanları kendi eseri görüp moral bulurken, kaybettiği puanlar da yine onun tercihleri sonucunda yapılan ahtalardan geliyor. Haliyle bir kaç iyi vuruş ardından artan güven ve kazanılan oyunlar, yapılan bir kaç hata sonrasında düşen omuzlar ve arka arkaya verilen oyunlar Çek oyuncunun maçlarında sıkça gördüğümüz sahneler oldu. Kvitova'nın ruh hali vücut diline de fazlasıyla yansıyor; iyi başladığı maçlarda ilk oyunlarda tepki vermezken, kaybedilen oyunlar sonrası omuz düşmeye başlıyor. Rakibin winner veya hataya zorlayarak bitirdiği puanlarda (insiyatifi alamadığı puanlar da oluyor tabi arada) Petra belirgin bir çöküntü yaşamazken (hatta yumruğunu sıkıp kendini motive etmeye çalışırken), kendi hatası ile kaybettiği puanlar sonrası yüzünü tekrar korta dönerken sağ ali ile bacağına vuruyor. Bunlar tam anlamıyla "derdi kendiyle olan" oyuncu tanımına uygun davranışlar bence. O nedenle Petra oyun içerisinde tekrar çıkışa geçtiğinde biz "Pojd!" çığlıklarını duymaya başlıyoruz. Bu çığlıklar alınan kritik puanlardan sonra geliyor; kendi yaptığı winner sonucu olsun olmasın. Çünkü dediğimiz gibi onun asıl derdi genelde düştüğü hata batağından çıkıp tutunmaya çalışmak oluyor genelde.

Hata batağı dedik aklımıza geldi, ilginç bir şekilde Petra'nın aynı model hatayı üst üste 3-4 kez yaptığına şahit olduk. Aklımda kalanlar final maçında 2 kez servis kırdırdığı ilk sette, kırdırdığı servislerde en az 7 kez topu geri çizginin çok az dışına atması ve Stosur maçında üst üste 3 kez avantaj tarafına atılan ikinci servislere çok kötü return alması ve son olarak aynı maçta kendi servis oyununu kırdırırken 3 kez üst üste iyi servisten sonra fileye gelen topta basit hata yapması. Bu tarz seriler genç oyuncuyu maçtan kopartabiliyor. Petra bu gibi hata serilerinden sonra genellikle çalıştırıcısını çağırdı. Aslında bunu yapamayacağı slam maçları için iyi bir hazırlık olmasa da, büyük sahneye çıktığı şu dönemde "almakta olduğu maçı kaybeden" bir oyuncu olarak kendi kendini etiketlemeyip, Zvonareva'nın mental durumuna gelmemek için bunlar şu an gerekli hamleler.

Petra'nın oyununda neler iyileştirilebilir konusu ise uzun uzun yazılabilir. Ama en çok gözüme batan iki konuya değinmem gerekirse öncelikle yanlış zamanda risk almaktan vazgeçmesi gerektiğini söyleyebilirim. "Bomboş korta" diyerek tanımladığımız, rakibin diğer köşede kendisinin ise filede olduğu topları bile çizgiye bu kadar yakın düşürmesinin anlamı yok; çünkü zaten güçlü vuruşları var ve rakibin o toplara yetişmesi imkansız. Zaten çizgi üzerine atılan toplar ancak rakip topa yetişebilecek gibiyse anlamlı oluyor. İkinci bir husus ise ralliler konusunda kendini geliştirmesi ve özellikle hata serilerine girdiği oyunlarda insiyatifi biraz da olsa rakibine yıkması. Fizik olarak dezavantajlı gibi görünse de hareket kabiliyeti o kadar kötü değil. Sakinleşmesi gereken anlarda ralliyi yönlendirerek rakipten hata kopartmaya çalışması veya en azından puanın bir kez daha kendi hatası ile sonlanmamasına gayret etmesi kendisi için iyi olacaktır diye düşünüyorum.

Karakter olarak da gözlemleyebildiğimiz kadarı ile polemiğe girmeyen ama açık sözü biri. Rakiplerine saygılı ve rakipleri tarafından da sayılan bir oyuncu. "Pojd!" çığlıkları konusunda eleştirildiği oldu bu hafta ama kendi adıma bu tartışmaları yersiz buluyorum. Puan esnasında her vuruşta çığlık atan ve rahatsızlık verdikleri rakiplerince dillendirilen oyuncular varken, Petra'nın puan bitiminde "Podj!" diyerek çalıştırıcısına doğru yumruk sıkmasının, Ivanovic'in "Ajde!"lerinden farkı yok. Ayrıca hem benim yazdığım hem de kendisinin de belirttiği gibi bu çığlıklar sadece motivasyona ihtiyacı olduğu anlarda geliyor. Ses biraz tiz, evet. Ama tecrübesi artıp da kendine daha fazla güvenen, kortta daha sakin kalan bir oyuncu oldukça çığlıkları da azalacaktır.

Son olarak kazandığı turnuvaya değinelim. Bu kupa genellikle birden fazla slam kazanan "ağır" oyunculara gidiyor. Gerçi bu yıl Serena ve Kim yoktu ama onların da olmayışı zamanın yavaş yavaş değiştiğinin bir göstergesi sadece. Tenis sahnesinde önemli dalgalanmalar olmadığı müddetçe Petra da bu turnuvayı daha önce kazanan isimler kadar önemli bir oyuncu olabilir.

Hiç yorum yok: