Bugünkü maçı livestream bulup izleyebildim. Biraz önce sona eren maçta Niland, Marsel'i 4-6 6-3 7-6(4) ile yenerek, James Ward'dan sonra ikinci bela oldu başa. Yazının ilerleyen bölümünde Marsel'i biraz eleştireceğim, ama önden rakibine haksızlık etmek istemem. Niland, dünya sıralamasında ilk 200'de yer almıyor belki ama gerçekten iyi tenis oynuyor. En azından kendi sıralamasının üstünde bir tenis oynuyor, ki bugün de Marsel ile kafa kafaya oynamayı başardı (veya Marsel, Niland ile kafa kafaya oynamayı başardı mı demeli? Ne de olsa 3 gün önce ikilinin maçında ezilen taraf Marsel'di).
Maçın tamamı benzer ralliler, tempo ve oyunla geçti. Yani, oyuncuların maç içinde performanslarında büyük iniş çıkışlar yaşanmadı. İlk sette Marsel, 3-3'te servisi kırdı. 5-3'te Niland'ın servisinde 3 set puanı kaçırdı. Sonrasında kendi servis oyununu kazanarak 6-4 ile seti bitirse de, 6-3 ile kazanılacak ilk set, ikinci sete servisle başlama avantajını da getirecekti. İkinci sette de servis kırma şansları yakaladı ama bunları kullanamadı Marsel. Niland 3-2 öndeyken, Marsel'in servis oyununda yakaladığı ilk servis kırma şansını değerlendirdi ve bu avantajını setin sonuna kadar sürdürerek seti 6-3 ile aldı ve maçı final setine uzatmayı başardı. Marsel'in 5-3'te, Niland set için servis atarken servis kırma puanını kullanamadığını da ekleyelim. Orada kırılacak bir servis, maçı tersine çevirebilirdi.
Final setinde iki oyuncu da servisinde çok sağlam durdu. Sadece Niland, set 2-2 iken 1 servis kırma şansını kullanamadı. Onun dışında iki oyuncu da set boyunca servis kırma şansı bulamadı, ama... Aması şu; Marsel 6-5 önde, Niland maçta kalmak için servis atarken harika iki puan oynayıp 0-30'ı yakaladı Marsel. Ardından oynanan puanda da rallinin kontrolünü eline aldı Marsel, ama acele bir backhand winner'a gitmek isteyince basit hata yaptı. Niland üst üste puanlar kazanarak 40-30'ı buldu, Marsel 40-40'a getirdi durumu. 40-40'tan sonra yine ortada geçen iki puanı alamadı Marsel, ki bu oyunda sürekli ikinci servise kalan bir Niland vardı. Tie-break'e gidildi sonuç olarak. Tie-break'in başında mini-break'i buldu Marsel ve 2-1 öne geçti. Yine bu anda maçın kader anlarından biri yaşandı. Çok iyi servisle oyuna giren Marsel, Niland'ın return'inde havadan kortun ortasına süzülen topun yeri inmesini beklemeden hayatımda gördüğüm en kötü smaçlardan birini vurdu ve puanı kaybetti. Halbuki topun sekmesine müsaade edip, forehand ile winner'a gitmeyi denese, çok büyük ihtimalle puanı bitirecekti. Zira dediğim gibi, top winner vuruş yapmak için çok müsait bir yere sekecekti. O puanın ardından yine iyi bir servisle 3-2 öne geçti Marsel, ki kaybedilen maçın ardından 2-1'deki o puana üzülmemek mümkün değil. Orada biraz dikkatli olunarak 4-1 yakalanabilir, sonrasında maç da rahatlıkla bitirilebilirdi. Niland 3-3'te servisi kullanırken inanılmaz kolay bir voleyi rezalet vurdu Marsel, arkasından backhand'ini fileye taktı ve 5-3 öne geçti Niland. Maçta ilk kez avantaj yakaladı Niland bununla birlikte. Defalarca fırsatları kullanamayan Marsel'in aksine cömert davranmadı tecrübeli İrlandalı. Kendi servislerini alıp 7-4 ile bitirdi tie-break'i.
İki oyuncu da iyi maç çıkardı. Açıkçası, turnuvanın 2 numaralı seribaşı olarak böyle bir kura çekmek talihsizlik ama henüz 3-4 gün önce ezildiğiniz bir oyuncuya karşı çok daha iyi konsantre olmalısınız. Marsel'in sürekli mental gücünü, konsantrasyonunu övüyoruz ama bu sene, bu konuda çok iyi olduğunu söylemek mümkün değil. Zagreb'de, James Ward'a karşı final setinde tie-break'te kaybetti. Şimdi Niland'a karşı, beni monitör karşısında kahreden bir maç kaybetti. Dubai elemelerinde Dlouhy'e 3 sette kaybettiği bir maç var. Hafta sonu Türkiye için çok önemli olan bir Davis Cup maçında ezilişi var. Var oğlu var... Marsel, bugün kesinlikle kötü oynamadı. Karşısında çok çok az daha kötü olan bir rakip olsa, kazanırdı muhtemelen. Niland da Marsel de çok zor basit hata yaptı, ki Davis Cup'ta oynanan maça dair okuduğum bir raporda Niland'ın inanılmaz bir vuruş yüzdesiyle oynadığı ve neredeyse hiç basit hata yapmadığı yazıyordu. Off-season'ı iyi geçirmiş olsa gerek... Ama, Marsel'in şu an bulunduğu sıralamanın hak ettiğinden fazla olduğunu düşünmüyor değilim. 122. sırada - muhtemelen Indian Wells sonrası açıklanacak sıralamada 130-135 arasında bir yerde olacak - olan bir tenisçiden şu tarz maçlardan bazılarını kafasına vura vura kazanmasını beklerim ben. Bu sene Marsel'in Rotterdam performansı dışında gösterdiği hiçbir turnuva performansından çok memnun değilim. Avustralya Açık da iyi sayılabilir tabii, ama onda şansının büyük yardımı olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Orada elemelerdeki ilk iki turda set vermemişti. Biraz önce bahsettiğim, 120'lerde gezinen bir tenisçinin 200'lerdeki bir tenisçiye karşı zaman zaman eze eze kazanması gerektiği olayını orada, ilk turda Peter Polansky karşısında yapmıştı 6-1 6-2 ile. Ama, orada da elemelerin 3. turundan sonra, bu sezonki genel gidişatına benzer oynadı. Kindlmann'a karşı yine korkunç bir maç kaybetti. Biraz önce saydığım Dlouhy, Ward ve Niland maçlarının yanına ekleyebilirim o maçı. Fırsatları cömertçe harcadığı bir maçtı. İlk turda oynadığı Grosjean, kabul etmek gerek ki, vasat bir rakipti. Bu sezon Grosjean'ın oynadığı maçlar da, Grosjean'ın nasıl bir oyuncu olduğunu - tabii 10 sene öncesini kast etmiyorum, şimdiyi kast ediyorum sadece - çok net gösteriyor. Wild-card alıp, sürekli ilk maçlarda kaybediyor Marsel kalibresinde rakiplere...
Bu yazıda, Conor Niland maçının herhangi bir etkisi olmadığına da emin olabilirsiniz. Onun sıcaklığıyla bulduğum yerden vurma gibi bir durum yok yani. Ben bunları, bu maçtan önce de, Davis Cup'tan önce de düşünüyordum. Marsel'in kendine bir silah geliştirmesi bir mecburiyet. İyi sayılabilecek bir forehand'i var ama tam olarak silahı sayılmaz. Onu silahı haline getirip, zaten iyi attığı servisleri, iyi bir çalışmayla daha iyi bir seviyeye getirebilir. Ha, bir de smaçlar tabii. Marsel'i izlediğim her maçta saçma sapan smaç vuruşlarını görüyorum. Top 100'de olmak isteyen bir oyuncunun çok fazla smaç kaçırma lüksü yok. Bugünkü maçın kader puanında da o smaç vuruşu vardı. Ayrıca, kritik puanlarda da son zamanlarda kötü bir Marsel görüyorum. Geçen sene Amerika Açık'ta büyük bir mental güç gösterisi yapmıştı, Christophe Rochus karşısında. Final setinde 5-4 30-0 geriden gelip kazanmıştı. Ne var ki, bu kez aynısını kendisi yaşadı. Ward, Dlouhy ve Kindlmann maçlarında da benzer şeyler yaşandı. Marsel'in bu sene kafa kafaya oynayıp da kazanabildiği maç olmadığını da ayrıca belirteyim. Tabii, 3 setlik maçlarda aldığı galibiyetleri var ama bu aldığı galibiyetleri de son setler zaten ortada geçmemiş, hep 6-3 6-2 gibi skorlarla almış o son setleri Marsel. Son setlerde kaybettiği iki tie-break artı 9-11'lik kaybettiği bir set var. Önemli noktalar bunlar.
Marsel, bir dahaki hafta Miami elemelerine katılacak. Indian Wells sonrası açıklanacak yeni sıralamada, geçen seneden kalan 14 puanı silinecek ve muhtemelen 5-10 sıralık bir iniş yaşayacak. Miami'de mutlaka ama mutlaka ana tabloya kalıp, mümkünse ilk 64'e de kalması lazım. Zira nisan başında 27 puanı daha silinecek.
Şu maça üzülmemek mümkün değil gerçekten. İkinci turda Tobias Kamke, çeyrek finalde Stefano Galvani, Niland'dan daha kötü rakiplerdi ve yarı final yolu gerçekten hiç de zor değildi. Yine de teşekkürü borç biliyoruz Marsel'e...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder