4 Eylül 2009 Cuma

Teşekkürler Marsel

sol tarafımda gicquel-roddick maçı açık ama pek keyif vermiyor. roddick, gulbis karşısında olduğundan bile daha rahat götürüyor maçı. ben de fırsattan istifade, hazır blog'un da kepenklerini yeniden açmışken marsel'le ilgili bir post gireyim dedim.

marsel, daha önce bütün grand slamleri dolaşmış, hepsinde ilk eleme turunda kaybetmişti. 4 grand slam'e katılıp turunu tamamladıktan sonra tekrar us open'a, en sevdiği grand slam'e geri döndü. önce ilk maçında 17'lik ryan harrison'u üç sette; sonrasında tecrübeli fransız de chaunac'ı 2 tie-break sonrasında eledi. son eleme turunda da favori gösterilmediği maçta, brezilyalı raket ricardo mello'yu 6-4 ve 6-2 gibi net setler sonucunda mağlup etti.

ilk turda belçikalı christophe rochus ile eşleştiğinde iyi kura çektiğini ve eleyebileceğini düşünmüştüm, yanılmadığım için çok mutlu oldum. daha iyi kuralar olabilirdi, daha makul seçenekler vardı ama verdasco gibi bir ihtimal de vardı misal. rochus'un diğer grand slam'lere göre us open'da daha kötü olduğu gerçeği de ortadaydı. özellikle son 2 sette 5-3'ten geri dönüp müthiş bir işe imza attı, 2. turda amerikalı john isner'ın rakibi oldu.

maç günü geldiğinde eurosport 2'de yayın olacak mı, olmayacak mı; olacak mı, olmayacak mı diye tartışır iken, maçın yayınlanmayacağını öğrendik önce. sonra söderling-granollers maçında granollers sakatlanınca, marsel-isner maçının yayını başladı, sevindirik olduk.

açıkçası isner karşısında marsel'e çok şans vermiyordum ama içimde bir "neden olmasın?" da yerini koruyordu. özellikle ilk seti kaybetmesine pek takmadım. hayatında 10 bin kişilik bir kortta oynamamış marsel için sıradışı bir tecrübeydi ve karşısında muazzam bir servis atan devin olduğu gerçeği de öylece duruyordu. ilk başta heyecan, maça girme derken, bir servis kırdırır arada, seti verir diyordum ki; öyle de oldu. ama oynadığı tenis ümit veriyordu. ikinci setin başlangıcıyla birlikte düşüş baş gösterdi marsel'de. özellikle ilk servisini oyuna sokmakta çok büyük sıkıntı çekti, ki bu ona servis kırdırma olarak geri yansıdı. isner'ın servislerinde ara ara iyi return'ler çıkarıp, oyunu yavaşlatmasına ve isner'a hata yaptırmasına rağmen o servis kırma eşiğini bir türlü aşamadı. isner'ın servisinde 2 puan alıp çok oyun kaybetti marsel. tam aksine isner ise, marsel'in servisinde love-game ile çok oyun kaybetti ama her sette bir oyuna iyi konsantre olarak servis kırmayı başardı. üçüncü setin başında isner yine servis kırmasına rağmen bırakmadı marsel, hemen karşılık verdi ve maçta ilk kez isner'ın servisini kırmayı başardı. üstelik, maçta en iyi tenisini ortaya koyduğu setti üçüncü set. gerçekten kazanmayı hak etmişti üçüncü seti. kendi servislerini çok zorlanmadan alıyordu ve return'leri de gayet sağlam iş görüyordu. 5-4 ve 6-5 öndeyken bir kez servis kırabilse bırakın set almayı, maça bile geri dönebilirdi ama hep kritik yerlerde çok iyi servis geldi isner'dan...

tie-break ise başlı başına talihsizlikti. ilk puanda marsel'in servisinde şans çok büyük yardım etti isner'a diye düşünüyorum, sadece karşılamak amacıyla raketi yere koydu ve top gidebilecek en iyi yere gitti, puanı aldı. ikinci puanda file önüne çok acemice geldi yine isner, çok müsait pozisyonda passing shot'u dışarı yolladı marsel. 3-0 olduğunda bile ümidimi korudum. 3-1 oldu ve 5. puanda marsel çok iyi kurguladı oyunu ve isner'ı kortun dışına itti, lakin isner bile puanı bırakmışken bomboş forehand'i dışarı gönderdi marsel ve sonrasında da iyice demoralize olup 7-1 ile verdi tie-break'i...

önemli değil, hiç önemli değil... grand slam'lere onlarca kez katılıp 3. tur göremeyen o kadar çok raket var ki... dolayısıyla marsel'in ilk grand slam'inde, üstelik bir challanger oyuncusu iken, hayatında hiç atp tour turnuvası bile oynamamışken tur atlamayı başarması ve bana göre ikinci turda da fena bir oyun oynamaması, gerçekten çok sevindirici... ekim-kasım-aralık ayları ölü sezon teniste. turnuva sayıları azalıyor, tatildir, odur, şudur vs... marsel, çok büyük bir iş başardı. en azından türkiye ölçeklerinde, bu böyle. ve yurda döndüğünde muhtemelen fazlasıyla hak ettiği ilgiyi görecek. sponsor bulmakta sıkıntı çekerken, yine kanaatimce bu ay içerisinde kendisine ciddi şekilde yardımcı olabilecek bir sponsor bulabilecek. ocak ayında avustralya açık var ve sert kortta... marsel'in en iyi olduğu kort yani. marsel'in elinde çok büyük bir fırsat var ve eğer "challanger oyuncusu" sıfatından çıkıp, bir seviye üste çıkmak istiyorsa, bu fırsatı çok iyi değerlendirmeli. önümüzdeki birkaç ayda tatilinden, dinlenmesinden kısıp mümkün olduğunca fazla çalışmalı ve yeni sezona büyük hedeflerle girmeli. ne olabilir bu büyük hedefler? 4 grand slam'in en azından 2'sinde ana tabloya yükselmek mesela. avustralya ve amerika açık'ta bunu yapmalı. belki bir de wimbledon'da... en azından 1 veya 2 challanger turnuvası kazanmalı. 2008'de kazandığı challanger turnuvası ona 110 puan getirmişti mesela, çok önemli bu sıralaması açısından. ve önüne koyduğu top 50 hedefine biraz olsun yaklaşmalı, 150 civarı sıralara kadar ilerleyerek...

yükselişini devam ettirmesi umuduyla; her şey için teşekkürler, tebrikler marsel... bundan sonrası için de başarılar, önünde daha çok uzun yıllar var...

Hiç yorum yok: